19 Mayıs 2013 Pazar

MERHAMED

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

MERHAMED                                                                                                 

Günümüz insanının zaaflarından biri de MERHAMED’tir. Merhamed iyi bir haslet olmasına rağmen, yanlış hallerde kullanılması FELAKET getirir. Konumuz sabah ve namazıdır. Hayatı Allah’ın emirlerine göre tanzim edemediğimizde, yerine başkalarının emirleri öne çıkar. İnsan kendisine FAYDALI veya ZARARLI olabilecek şeyleri bilerek hareket ettiğinde, bu konudaki tavrı açıkça görülür.

Namaz vakitlerin değişkenliği ve zamanları konusunda meseleye baktığımızda, Camilerde ispatı vücut eden Müminlerin Sabah, öglen, ikindi, akşam ve yatsı namazlarına iştirakleri ile, Cuma, Bayram namazlarına iştirakleri arasındaki farklı görüntüler ilginçtir.

Bin kişilik bir camide, Sabah namazına ancak bir saf, iki saf 40-50 kişi
İştirak ettiği görülürken, öglen, ikindi namazlarındaki iştiraklerin farklılığı camilere göre değişkenlik göstermektedir. Ancak en büyük farklılığın, Sabah namazında görülmesi, GAFLET uykusunun insanlara ağır bastığı göstergesi olmaktadır.

Şeytanın Hileleri bahsindeki namaz ile ilgili bölümdeki şu konu ilgimizi çekmektedir. Şeytan ; “ Namazı an be an tehir edene gelince, o nu da anlatayım. O her ne zaman ki namaza kalkmak ister, TUTARIM. O na vesvese veririm.Derim ki, henüz vakit var, sen de meşgul sun, hele şimdilik işine bak sonra kılarsın… Böylece o vaktinin dışında namazı kılar ve bu sebepten kıldığı namaz yüzüne atılır. Şayet o kimse beni mağlup ederse, Ona insan şeytanlarından birini yollarım. Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alı koyar. O bunda da beni mağlup ederse, Bu sefer onun hesabını namazda görmeye bakarım. O namazın içinde iken, sağa bak, sola bak, derim.O da bakar. O ki böyle yaptı, yüzünü okşar ALNINDAN ÖPERİM.

 Bundan sonra ona, sen ebedi yaramaz bir iş yaptın derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sen de bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda sağa, sola bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da mağlup olursam. Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına giderim ve ona ÇABUK NAMAZ kılmasını emrederim. O da başlar namazı çabuk kılmaya, TIPKI HOROZUN GAGASI İLE YERDEN BİR ŞEYLER TOPLADIĞI GİBİ. Bu işi ona yaptırmakta da başarı kazanamazsam. Bu sefer cemaatle namaz kılarken, onun yanına varırım. Orada onun başına bir gem takarım. BAŞINI İMAMDAN EVVEL. Secde’den ve Ruku’dan kaldırırım. İmam dan evvel de Secde ve Ruku yaptırırım. İşte böyle yaptığı için, Kıyamet günü Allah onun başını EŞŞEK BAŞINA çevirir.

 O kimse bunda da beni yenerse. Bu defa ona namazda, PARMAKLARINI ÇITLATMASINI emrederim. Böylece o beni teşbih (benzetme) edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam. Bunda da mağlup  olursam. Bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken, BURNUNA ÜFLERİM, ben üfleyince o esnemeye başlar, şayet o esneme esnasında, eline ağzına kapamazsa onun içine küçük bir şeytan girer. Dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte bundan sonra o kimse hep bize itaat eder

 Sen ümmetinin hangi saadetinden ferah duyarsın ki, ben onlara ne tuzaklar kurarım ne tuzaklar !  Miskinlerine ve çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim ve onlara derim ki, Namaz size göre değil. . . O Allah’ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir. Sonra da, Hastalara giderim, Namaz kılmayı bırak derim. Çünkü Allah’u Teala” Hastalara zorluk yok. . .(24/61) buyurmuştur. İyi olduğun zaman çokça kılarsın ve böylece o namazını bırakır, hatta KÜFRE de gidebilir. Şayet o hastalandığında, namazını terk ederek ölüp giderse, Allah’ın huzuruna çıkarken, Allah’u Teala’yı öfkeli bulur.”

Resurullah (S.A.V.) sordu, Ya lâin,senin oturma arkadaşınkim ? -FAİZ YİYEN. -Dostun kim ? ZİNA EDEN.Yatak arkadaşın kim?-SARHOŞ. Misafirin kim? -HIRSIZ. Elçin kim?-SİHİRBAZ. Gözünün nuru nedir?-KARI BOŞAMAK.Sevgilin kim?-CUMA NAMAZINI  BIRAKANLAR.

Şeytan’ın HİLELERİ olarak bilinen bu hallerin yanında MERHAMET’ en, evladım uyusun, rahatı bozulmasın diye, Allah’a İbadet saati olan SABAH vaktinde, Hazır olmayan Anne, Baba, kendine dahi MERHAMET etmezken  evlatlarını  da ATEŞE HAZIRLAMAKTADIR.

Osmanlı sultanı 3. MURAD ‘ın bir sabah namazına kalkamadığından ötürü duydugu pişmanlığı dile getiren bu şiiri'de ibret vericidir.  
Uyan ey gözlerim gafletten uyan / Azrail'in kastı canadır inan./Uyan uykusu çok gözlerim uyan/Seherde uyanır cümle kuşlar,/ Dill-u dillerince tespihe başlar./Uyan uykusu çok gözlerim uyan./Uyan ey gözlerim gafletten uyan./ Tevhid eder, dağlar taşlar ağaçlar./ uyan ey gözlerim gafletten uyan./Seherde kalkana hulle biçerler,/Uyan uykusu çok gözlerim uyan ,/ Bu dünya fanidir sakın aldanma,/ Uyan ey gözlerim gafletten uyan.. .
                                                       

18 Mayıs 2013 Cumartesi

ABDULHAMİD ve İSTİFA EDEN KOMUTAN


TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

ABDULHAMİD ve İSTİFADE EDEN KOMUTAN                                                 

İslâm Şairi Mehmet Âkif, İstanbulda’ki bir camide, Sultan Abdülhamid döneminde orduda önemli bir Kumandanlıkla görevli bir subaydan bizzat dinlediği hatiradır. Abdülhamid Han’ın “VELİ PADİŞAHLARDAN”olduğunu ispatlayan en açık örnektir.

Milli Şair Mehmet Akif, sabah namazlarını İstanbul’da Sultan Ahmed Camii’nde kılmayı adet haline getirmişti. Bir zaman, camiye erkenden gelip, mihrabın bir köşesinde surekli gözyaşı dökmekte ve inlemekte olan, saç ve sakalı bembeyaz olmuş bir ihtiyar dikkatini çeker. Durmadan ağlayan ve inleyen düzgün kıyafetli bu adamı uzun bir zaman hayret ve merakla takip eder.

Bu durum epey bir zaman sürer, Yine bir sabah namazı sonrası, Mehmet Akif adamın yanına yaklaşarak, derdinin ne olduğunu, Niye bu kadar kendisini heder ettiğini, “Muhterem bu kadar niye ağlıyorsun” der. O zat, “Beni konuşturma,kalbim duracak,” diyerek önce konuşmak istemez. Ancak, Akif’in çok israrı karşısında, bu halinin ne olduğunu gözyaşları içinde şöyle anlatır. “Ben Abdülhamit’in Sultanlığı zamanında, Binbaşı idim. Anam-Babam vefat edince,Sadrazamlığa, bir dilekçe gönderdim. Dedim ki,”Memlekette mallarımız,gayrimenkullerimiz var. Bunların bir nezaretçiye ihtiyacı vardır. Kabul buyrulursa istifa etmek istiyorum.”

Sadaret benim dilekçemi Padişaha göndermiş. Bana doğrudan Hünkardan bir yazı geldi. “İstifan kabul edilmedi” deniyordu. Ben bir daha gönderdim. Yine aynı cevap geldi. Bizzat huzura çıkıp şıfahi görüşmek istedim, Ben o cehalet ile padişahın huzuruna çıktım.

Sultanım, istifamın kabülünü istirham edeceğim, durumum budur dedim.Derin,derin düşündü. İstifa etmemi istemiyordu. Bu yüzünden belli idi. İsrarıma da dayanamadı. Öfkeli bir ses ile, elinin tersiyle",-Haydi, istifa ettirdik seni" dedi.

Ben dönüp, mallarımın başındaki işime meşguldum. Bir gece mânâ âleminde, Osmanlı ordularının teftiş edildiğini gördüm. Resulullah Efendimiz (S.A.V.) Sallallahü Aleyhim Vesselem. Yıldız Sarayı önünde duruyordu. Bütün Türk ordusunu teftiş ediyordu. Osmanlı Padişahlarının ileri gelenleri de orada idi. Abdülhamid edeple Fahri Kainat Efendimizin’in arkasında duruyordu. Bölükler teftiş ediliyordu.Derken sıra benim birliğe geldi. Birliğin başında kumandan yoktu. Resulullah “Nerede bunun kumandanı ?” diye sordu.

Abdulhamid’de “Ya Resulullah çok israr etti. İstifa ettirdik.” Dedi.

Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik ! buyurdular.

İşte ben, o gün bugündür, bunun hicranı ve pişmanlığı ile gözyaşı döküyor. Kederleniyorum. Ben ağlamayayım da söyle kim ağlasın . derken;

İç ve dışardaki KÖMPLOCULARLA 46 yıl mücadele eden bu VELİ PADİŞAH, Abdulhamid Han'ı İTTİHATÇILAR adına en ön planda, Selanik YAHUDİ cemaatından  Emanuel KARASU- ERMENİ Katolik cemaatından ARAM efendi. ARNAVUT ESAT TOPTANİ ve Padışaha uzun yıllar Yaverlik yapan Arif Hikmet Paşa. tebligat yapıyorlardı.

Abdulhamid,27.Nisan.1909 daki tahttan indiriliş şekli, Adi suçlu gibi apar,topar Selanik'e gözetim altında sürgünü gönderilmesi, Şahsi eşyalarını dahi alamadan yola çıkarılmaları, Hanımının kışlık giysilerini dahi alamadan gitmesi, Soğuk algınlığından vefatı, Yıldız sarayındaki şahsi eşyalarının İttihatçılar ca TALAN edilmesi, Ailesine ait ZİYNET eşyalarının bulunduğu çantaların bir YAHUDİ'ye satılmak üzere verilmesi ve PARİS'e gönderilmesi. satıştan elde edilen paraların kaybedildiği yaşananlardan dır. Selanik te bakımsız ve harabe bir haldeki Alaaddin Köşkün'de göz hapsine alınan Abdulhamid ÇİLE günlerini burada geçirmiş, bu İHANETİ yapanlara intizar etmiştir.

Abdulhamid (HZ.) nin kişiliği ile ilgili, aşağıdaki hatırat konu ile birlikte bilgi dağarcığımıza ilave edilmesinin faydasıdır.

Abdülhamid Han zamanında, Yavuz Sultan Selim’in türbesine bakan fakir
bir insan vardı. Hizmetkâr, çok şiddetli geçim darlığı sebebiyle
sıkıntılı anlar yaşamaktaydı. Yine çok sıkıntılı olduğu bir zamanda,
dayanamayarak türbeye hiddetle vurup şu sözleri söyler: “Bir de senin
evliyâ olduğunu söylüyorlar!?. Yıllardır türbeni beklemekteyim; hâlâ
yoksulluk içindeyim!..”

Türbedarın bu durumundan habersiz olan Abdülhamid, hemen ertesi gün onu
çağırtarak, bir yıllık ihtiyacını tamamen karşılayacaktı. Çünkü, Sultan
gece rüyasında ceddi Yavuz Selim’i görmüş ve onun uyarısını alarak
türbedarın durumundan haberdar olarak, müşkülünü gidermiştir.  
                                                                                                                                    
Bu gün ortadoğuda olanlar, akan kanlar, yıkılan yuvalar, ah-u figanların altında bu olayların yattığı gerçeği karşısında, bu olaydaki aldıkları rol ile, Bunların'da  azle uğramış oldukları  ve İHANETLERİ'nin büyüklüğü, kadar o derece azim ve dehşetli bir CEHENNEME  gönderildikleri gerçeğidir. ..



13 Mayıs 2013 Pazartesi

RUSYA İSLÂMA HAMİLE

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

RUSYA İSLÂMA HAMİLE                                                                         

1918 Bölşevik ihtilali ve sonrası DİNSİZ KÖMÜNİST bir devreden geçmiş olan, Rusya gerçeğe ve kurtuluşa ulaşacak İslâm'a en yakın bir millettir.

1800 yıllarda yaşamış gelmiş geçmiş en büyük Rus şairi olarak tanıtılan PUŞKİN'in Kur'an hakkında yazmış olduğu şiiri okuyup ta İslâm'a merak sarmayacak bir insan elbette düşünülemez. Bunlardan biri de "HARP ve SULH "romanının ve daha birçok eserin yazarı TOLSTOY' dur.


Tolstoy'un ciddi olarak İslâmiyet'i öğrenmek istediği ve bu gaye ile II Abdulhamid Han zamanında İstanbul'a mektup yazdığı bilinmektedir. Fakat kendisine cevap verilememiş bu sebeble büyük bir dehanın Müslümanlar safında olma fırsatı yitirilmiştir.

Karamazof Kardeşler, Suç ve Ceza gibi şahaser eserleri sunan ve dünya romancılarının yıldız olarak gördükleri  diger bir RUS yazarı DOSTOYEVSKİ'dir. Kardeşine yazdığı mektupta. "Bana Kur'an'ı ve Kant ile, Saf Altın Tenkidi'ni gönder" dediği bilinmektedir.
                       
Dostoyevski'nin Kur'an 'ı Ruşça' mı yoksa Fransızca tercümesinden mi okuduğu bilinmemektedir.Ölüler evindeki Hatıralar adlı romanındaki kahramanı Ali, oldukça müsbet çizgilerle anlatılmıştır.

Bu yazıda, Dostoyevski ve Tolstoy'un Kur'an'a karşı duydukları merakı değil, fakat bu iki deha yazara da tesir eden ünlü bir şairi konu edineceğiz.

ALEXSANDRE SERGİYEVİÇ PUŞKİN; 1799 da Moskova'da dünyaya geldi. Babası Çarlık sarayındaki önemli görevinden dolayı çok iyi bir öğrenim görmüş. Daha çocuk yaşta iken, üstün kabiliyeti herkesin dikkatini çekmiştir. Gençlik dönemlerinde ŞİİR konusunda döneminin parmakla gösterilen bir ünlüsü olmuştur.

Puşkin on yılda ortaya koyduğu eserler ile Rus edebiyatına diğer şairlerin 100 yılda yapamadı diyen, Olga Tarakanova, "Onun geliştirdiği edebiyat, kendisinden önce oluşturulan bütün bir Rus edebiyatına denktir" sözü ile kendisini ispat etmiştir.

Büyük Rus bestekârlarından Çaykovski. Galinka ve Rahmaninof, Puşkin'in şiirlerinden çok değerli besteler yapmışlardır.

Puşkin'in eserleri her yıl milyonlarca adet basılmakta, ancak talebe cevap verilememektedir. Puşkin'in eserleri şu ana kadar 104 yabancı dile çevrilmiş adet olarak 200 milyonu aşmıştır.

Puşkin 1824 yılında Mihailofskaya köyünde gözaltında tutulduğu zaman, KUR'AN'I okumak ve yakından incelemek fırsatını bulmuştur.

Hz.Peygamber'e indiği dönemde, taklit edilemez üslübuyla Arap şairlerini dize getiren ve "Bunu bir insan söyleyemez, yazamaz ve ifade edemez" dedirterek onları Allah önünde secdeye kapandıran Kur'an, gerçek bir dahi olan Puşkin'i de iliklerine kadar sarsar.

Arapça aslındaki erişilmez üslüba sahip olmasa bile,okudugu tercüme onun şair ruhunu ürperti ile sarar. Kur'an âyetlerinin ortaya koyduğu fikirler ve güzellikler onu büyüledikçe büyülemiş, Manevi hislerle dolan gönlü, ilâhi ufuklara doğru kanat açmıştır. Olgunlugun, nur damlaları halinde dolan gölnünden taşarak ,

"Kur'an'ın tesiri altında" başlığını taşıyan kasidesi ;

Sâbit yeryüzü, sâbit / Göklerse, Kubbe Kubbe / Sensin Ey Yüce HÂLİK ! / hükmeden her sebebe./Deniz, karayı boğmaz / Kara, yutmaz denizi. . . Fırtınalar içinde / Koruyan sensin bizi. . . Sensin, sensin Ey Rahim / Kul'a sultanlık veren. . . / ve nur saçan Kur'an / Muhammed'e gönderen (S.A.V.) / Duvarlar parçalansın, / Kalksın siyah perdeler ! . . ./ Gel Kur'an! Yetiş bize / Ruhumuza ışık ver !

Puşkin'in İslâm'ın Mukaddes Kitabı İLAHİ MESAJ  KUR'AN  hakkındaki düşüncelerinin,  şiir kalıbına  dökülmüş halidir.

38 yaşında vefat eden PUŞKİN ' in kendi dalındaki devasalığına rağmen, Rusya ve Slav ülkelerinde  siyaseten hala yeterince tanıtılmaması, ışıktan kaçan yarasaların halini anımsatmaktadır.

Dinsizlik gibi bir AFETİ yaşamış olan Rus ve Slav halkları, kendilerinden gizlenen ve geçmişte bir çok  RUS AYDINININ inceleme ve İMAN ETME  fırsatını  bulduğu, İslâmiyet ve ALLAH'ın son ve değişmeyen mesajı  KUR'AN'I KERİM'in nurundan istifade etme ihtiyaçları ve  haklarının oldugudur.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

İLK GÜNAHLAR

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

İLK GÜNAHLAR

Hz.Adem (A.S.) mın Cennetten eşi ile birlikte çıkarılışı ve Dünya hayatına gönderilmeleri ile başlayan İnsanın hayat serüveni çok ilginçtir.

Hz.Âdem aleyhisselam ile Hz.Havva Validemizin buluştuğu kutsal belde Mekke insanın ilk yurdu olmuştur. Hz Havva validemiz bir batında birden fazla çocuk doğuruyor, insan nesli çoğalıyordu. Allah (C.C.) nın ŞERİAT olarak koyduğu kurallardan biri de aynı batında doğan çocukların birbiri ile EVLENMEMESİ idi. CİBRİL’i emin Cennet bitkilerinin tohumlarından getirip, Dünyadaki  bitki nesli genişletilirken, İnsanlar la ÜNSİYET içinde olan HAYVANLAR’ la birlikte yaşama sürüyordu. Hz.Âdem’in çocuklarının bir kısmı Ziraat bir kısmı da Hayvancılıkla meşgul oluyordu.

Cenab’ı Hak’kın 10 sahife olarak Hz.Âdem (A.S.) indirdiği İLAH’İ EMİRLER o günkü İnsanlığın çekirdek ailesinin ŞERİATI oluyor ve Hz.Âdem (a.s.) çocuklarına bu hükümleri teblig ediyor, buna göre ibadet ediyordu.

Âdem aleyhisselamın evlatlarından Hâbil ile Kâbil, evlilik çağına gelmişti. Şeriat hükmünce Kâbil ile birlikte doğan İKLİMYA adlı kızı, HABİL ile evlenmesi isteniyordu. KABİL babasına itiraz etti. İklimya çok güzel bir kızdı. Kabil Şeriata aykırı olarak ikiz kardeşinin kendisi ile evlendirilmesini istiyor ve ben İklimya ile evlenmeye daha layigim diyordu.

Bu durumda, Kâbil, Âdem aleyhisselamın şeriatında evlenmesi haram olan bir evlilik yapmak isteyerek, hem Allah’ü Teâlâ’ya ve babası Âdem aleyhisselama isyan etmiş oluyordu.

Bu durum insanın yeryüzündeki ilk isyanı, evladın babasına karşı ilk başkaldırışı oluyordu.

Bunun üzerine Âdem aleyhisselam, iki kardeşin, Allah’u Teala’ya birer kurban takdim etmelerini istedi, Böylece hangisinin kurbanı kabul edilirse Allah indinde onun isteğinin hayırlı olduğu, haklı olduğu belli olacaktı. Bunun içinde ellerinde bulundurdukları maldan, Allah Teâlâ’ya kurban takdim edilir usulu Hz.Âdem’e öğretilmişti. O kurban ıssız bir yere, bir dağ başına bırakılır. Gökten bir ateş (ışık) gelerek yok ettiği kurban KABUL edilen olurdu.

Hâbil davarcılıkla, Kâbil ise ziraatle meşgul oluyordu. Hâbil koyunlarının arasından çok semiz bir KOÇ (Bu koç asırlar sonra,Hz.İsmail'e gökten gelen KOÇ,Kurban olacaktır.) seçip belirlenen yere götürdü.  Kâbil’de

ambarındaki yerlere saçılmış buğdaylardan bir demet yaparak aynı yere bıraktı. Bir müddet sonra kurban yerine gidip baktıklarında Hâbil’in
KOÇ’unun kabul edildiğini, Kâbil’in bıraktığı buğday demetinin yerli yerinde durduğunu görerek, kabul edilmediğini gördüler.

Bu durumu gören Kâbil, Kardeşi Hâbil’i kıskandı ve Hâbil’e seni mutlaka öldüreceğim tehdidinde bulundu. Hâbil kardeşi Kâbil’e yapmayı düşündüğü bu işin çok kötü bir şey olduğunu söyledi. O sırada Hâbil 21 yaşında ve Kâbil’den çok daha güçlü ve kuvvetli idi.

Ravilerin, bu olayın Mekke’nin SEVR dağında cereyan ettiğini, Hâbil uyumakta iken, Kâbil’in bir taşla Hâbil’in kafasına vurup öldürdüğünü rivayet etmektedir. Kâbil, Hâbil’i öldürünce şaşırıp kaldı. Büyük bir pişmanlık duydu, Fakat olan olmuştu. O zamana kadar Adem aleyhisselamın evladlarından hiç kimse ölmemişti. Şaşkınlık içinde bakınırken, bir KARGANIN yeri eşelediğini ve oraya bir şey gömdüğünü gördü ve o da karganın yaptığı gibi yapıp, yeri kazdı ve kardeşi Hâbil’i kazdığı yere  koyarak üzerini toprakla örttü.

Cinayetin işlendiği zaman. Adem aleyhisselam, Mekke’yi Mükerreme’de idi. Yer sarsıntıları başlamış, her taraf toz ve dumana bürünmüş, yer gök birbirine karışmıştı. Birçok meyvemin tadları ekşimiş, sular tuzlanmış, yeryüzünde büyük değişiklikler olmuştu.İnsanlarla  Ünsiyet içinde olan hayvanlar, İnsanlardan uzaklaşmış, kimi ormanlara, kimi meralara koşuşmuşlardı.

Âdem aleyhisselam “Yer yüzünde muhakkak bir kötülük yapıldı” derken, Kâbil’in Hâbil’i öldürdüğü haberini aldı. Hep birlikte etrafı araştırarak Hâbil’in kabrini buldular, Adem (a.s.) ve Havva validemiz ve diğer çocukları günlerce mezarın başında ağlaştılar.

Bu arada Kâbil, İklimya isimli aynı batında doğan, evlenmek istediği  kardeşini de yanına alarak Yemen’in Aden bölgesine kaçtı. İBLİS; “Öldürdüğün kardeşin Hâbil  ateşe taptığı için ateş onun kurbanını aldı, eğer sende ateşe taparsan maksadına ulaşırsın” diyerek Kâbil'i aldatmaya devam etti . Bunun üzerine Kâbil’ bir ateş evi inşa ederek, ilk ATEŞE TAPAN kimse oldu. Şeytan insanları aldatmak için elindeki bütün İFSAT malzemelerini bunlar üzerinde kullanmıştı. İçki yapımını öğretmiş, her türlü ahlaksızlığı telkin ve tavsiye ederek, o günden bu yana uzanan bir GÜNAH zincirinin ilk halkaları atılmıştı. 

Onlar Ye’cüc ve Me’cüc kavminin babasıdır ki, onlar en kötü babadan doğan en şerli bir zürriyetti. Kâbil’in çocukları. KLÂRNET-NEY-DAVUL-ZURNA-TANBUR gibi eğlence aletleri edinerek, ŞARKI-TÜRKÜYE- İÇKİ İÇMEYE – ATEŞE TAPMAYA- ZİNA ve FUHŞU kendil kendilerine hayat tarzı edinen bir nesil olarak ortaya çıkıyordu.

Konuyla ilgili Kur'an-ı Kerim Maide Suresi 27-31 ayetleri ;

"Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku; Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurban kabul edilmeyen Kâbil haset ederek) Andolsun seni öldüreceğim dedi. Diğeri (Habil) Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder, dedi. Andolsun ki sen,öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben âlemlerin Rabb'ı olan Allah'tan korkarım.

Ben istiyorum ki sen,hem benim günahımı, hem de kendi günahını  yüklenip ateşe atılacaklardan olasın. Zalimlerin cezası iste budur. dedi.
Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti de onu öldürdü. Bu yüzden de kaybedenlerden oldu.

Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Kâbil) Yazık bana! Şu karga gibi olup ta kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi oldum,dedi ve yaptığına nedâmet edenlerden oldu."

O günden bu güne ve kıyamete kadar uzanacak GÜNAH zincirinin halkalarına bir yenileri eklenerek, CEHENNEM taifesi SOLDA'ki yerlerini alırken, Allah (C.C.) emirlerine uyan SAĞDAKİLER'e ve MUTTAKİLER'e CENNET' makamları müjdeleniyor du.  






9 Mayıs 2013 Perşembe

KELİME-İ TEVHİD

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar 

70 BİN KELİME’İ TEVHİD le CENNETİ KABİR AZABINDAN KURTULMA
(LÂ’İLAHE İLLÂLLAH)

Bir rivayete şöyle gelir: ’’ Bir insan ölse, arkasında 70 bin kelime-i tevhid okunulup ruhuna bağışlanılsa, cehennemde bile olsa tevhidin hürmetine çıkarılır. ’’
Meşayıhtan bir zat bunu duyunca, acaba sağlam kaynaklı mı dır diye tereddüt etti. 70 bin kere kelime-i tevhid dedi, kimsenin ruhuna bağışlamadı.

Bir gün davetli olarak gitmiş olduğu yemek ziyafetinde idi. Davetliler arasında bir çocuk da vardı. Herkes yemeğe başladı çocuk daha yiyecekti ki aniden kaşığını bıraktı ağlamaya başladı. O zat sordu ? ’’ Oğlum ne oldu ? ‘’ Çocuk : ’’ Efendim kısa bir süre önce annem vefat etmişti bir an onun yeri gösterildi bana, cehennemde idi alevler içersinde yanıyordu. Buna üzüldüm ’’ dedi. Bunun üzerine şeyh efendi, bundan evvel okuduğu yetmiş bin kelime-i tevhidi çocuğun annesinin ruhuna hediye etti. Bir süre sonra çocuk sevinçle tebessüm etmeye başladı. Şeyh efendi yine sordu ’’ Oğlum şimdi ne oldu ? Çocuk Efendim meleklerin annemi cehennemden çıkarıp cennete koyduklarını müşahede ettim. Dedi. Böylece şeyh efendinin de rivayetinin sıhatli olup olmadığı hakkındaki tereddüdü zail oldu.İrşadü’l Müridin sayfa 97-98 )

Muaz’ın (r.a.)şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resûlullah (s.a.)şöyle buyurdu. “Kimin son sözü ‘Lâ  ilâhe illâllah’olursa cennete girer.”(Ebu Dâvut ve Hâkim rivayet etmiştir. Hâkim”İsnadı sahihtir”demiştir. (Ebu Davut 3116-Ahmet bin hanbel 5/233.
Hadise göre,”Lâ ilâhe illallah” sözünü söyleyenin cennete gireceğini delil var dır.Bu giriş velev ki azap gördükten sonra bile olsun muhakkak gireceğine işaret vardır.
Bu hadis, bu sözü söyleyip de ölen kimsenin Müslüman olduğuna delildir. Bu sözü söyleyenin ilk kurtuluşa erenlerle cennete gireceğine de ihtimal vardır.
Hz.Ali’ den (r.a.) Taberâni’de rivâyet edilen hadiste,” Son sözü ‘Lâ İlâhe illâllah olan kimse cehenneme girmez” buyrulmuştur.
-Ebu Said el-Hudri’den şöyle rivayet olunmuştur.
Resûllullah (S.A.)ölüm döşeğindekilerinize “Lâ ilâhe illâllah” sözünü telkin ediniz”buyurdu.
Hadise göre,”Ölülerinize “Yasin”okuyunuz.buyrulmuştur.Bu süre ölmeden önce okunacağı gibi,öldükten sonra veya definden sonra da okunabileceğine delil vardır. (Riyaz-üs Sâlihin Cilt 4. Sh.133-134)

3 Mayıs 2013 Cuma

GÖKTEN İNEN NUR

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

GÖKTEN İNEN NUR                                                                                                    

İnsanoğlu var olduğu günden bu yana, alışkanlık perdesi arkasında, varlığı içindeki mucizeleri daima görmekten aciz olmuştur. Suda baktığı görüntüsünü, aynalara, odundan taştan heykellere, resimlere taşırken, kendini bilmede ve anlamada daima güçlük çekmiştir. Hz. İbrahim’in gençlik kıssasındaki, bir yaratıcıyı bulma istegi, Putları ret ile başlarken, küçük ten büyüge var olanlarda, bir yaratıcı bulma İç güdüsü Ay, Yıldız ve Güneş’e kadar uzanırken, Rabbin inayeti ile gerçeği bulması ve bu günkü Semavi dinlerin babası olma şerefine kavuşturulmuştur.

DİN; Allah tarafından belirlenen ve peygamberler vasıtasıyla insanlara tebliğ edilen, insanlara dünya ve ahrette saadet yollarını gösteren sistem

İslâmiyet Müslümanlık.

KUR’AN-ı Azimüsşan ; Şan ve şerefi yüce olan olan Kur’an.
Kur’an-ı   Cami ; her şeyi içine alan Kur’an-ı Kerim.
Kur’an-ı   Ekber’i âlem ; En büyük âlem kitabı olan, Kur’an-ı  Kerim/Alemin en büyük kitabı Kur’an-ı Kerim.
Kur’an-ı Hakim ;  Her âyet ve suresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’an.
Kur’an-ı Hakim-i Mucizü’l-beyân ; Sayısız hikmet ve faydalar bulunan, açıklamalarıyla akılları benzerlerini getirmekten aciz birakan Kur’an-ı Kerim.
Kur’an-ı kebir , Büyük Kur’an-ı Kerim.
KUR’AN-I Kerim ; Kur’an,Hz.Muhammed’e vahiyle indirilen en son ilahi kitap.
Kur’an-ı Mecid ; Azametli, şerefli,galip olan Kur’an.
Kur’an-ı Mucizü’l-beyan; Açıklamalarıyla akılları,benezirini yapmaktan aciz birakan Kur’an-ı Kerim. Beyanı beşer takatının haricinde olan Kur’an-ı Kerim.
Kur’an-ı Mübin , Hak ve hakikatı açıklayan Kur’an. Bu şekillerde tarif ve taltif edilirken,

Kur’an-ı Kerimin İsra Suresi 88 Ayeti “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla /De-ki And olsin, eğer bu Kur’an’ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. “

Risale-i Nur’un Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesinin Mukaddeme (önsöz)Birinci cüz(kısım)da.Kur’ân nedir,tarifi nasıldır ? ı şu şekilde cevaplamaktadır.

Elcevap : On dokuzuncu Sözde beyan edildiği ve sair Sözlerde ispat edildigi gibi,KUR’AN,

*şu kitab-ı kebir’i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi.

*şu ayat-ı tekviniyeyi (kainatta Allah’ın varlığına işaret eden deliller)okuyan mütenevvi (çeşitli) dillerinin tercüman-ı ebedisi.

*ve şu âlem-i gayp ve şahadet (gözle görülen) kitabının müfessiri (izah eden açıklıyan)

*ve zeminde ve gökte gizli esma-i ilahiyenin hazinelerinin keşşafı.(keşfeden,meydana çıkaran)

*ve sutur-i hadisatın (manalı olayların satırları)altında muzmer (gizli) hakaikin miftahı.(anahtarı)

*ve âlem’i şahadette (gözle görülen kainat)âlem-i gaybın (göremediğimiz, fakat Allah’ın yarattığı başka dünyalar) lisanı;

*ve şu âlem-i şahadet perdesi arkasında olan âlem-i gayp cihetinden gelen iltifat-ı ebediye-i Rahmaniye (Allah’ın sonsuz iltifatları) ve nitabat-ı ezeliye-i Sübhaniyenin (Allah’ın yaratıklarına hitabları) hazinesi

*ve şu İslâmiyet âlem-i manevisinin (maddi olmayan içe ait) güneşi,temeli,hendesesi.(geometri,mühendislik.)

*ve avalim-i uhreviyenin (ahiret alemleri) mukaddes (mubarek,aziz,temiz.) haritası.
*ve zat ve sıfât ve esma ve suun-i İlahiyenin (Allah’a ait fiiller,işler) kavl-i şarihi,(açıklayıcı sözü)
tefsir-i vazıhı, (açıklayan tefsir) bürhan-ı kâtıı,(kesin delili) tercüman-ı satı (parlak tercüman)

*ve şu âlem-i insaniyetin (insanlık alemi) mürebbisi.(terbiye eden,yetiştiren)

*ve insaniyet-i Kübra (en büyük insanlık) olan İslâmiyetin mâ  (su)ve ziyası (ışık)

*ve insaniyeti saadete sevk eden hakiki mürşidi  (doğru yolu gösteren) ve hâdisi.



*ve insana hem bir kitab-ı şeriat (kanun kitabı) hem bir kitab-ı dua,hem bir kitab-ı hikmet (varlıkların yaratılış sebeplerini açıklıyan kitap.)hem bir kitab-ı ubudiyet (kulluk kitab-ı)hem bir kitab-ı emir ve davet,hem bir kitab-ı zikir,hem bir kitab-ı fikir,hem bütün insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci olacak çok kitaparı tazammun (içinde bulunduran,ihtiva eden) eden tek, cami (toplayan) bir kitab-ı mukaddestir.

 *Hem bütün evliya ve sıddıkın ve urefa ve muhakkikinin muhtelif meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, her birindeki meşrebin mezakına (tad alma yeri damak) lâyik ve o meşrebi tenvir edecek ve her bir mesleğin mesakına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitab-ı semavidir
KUR’AN;

*bütün âlemlerin Rabbi itibariyla. Allah’ın kelâmıdır.
*hem,bütün mevcudaın, İlahi ünvanıyla Allah’ın fermanıdır.
*hem, bütün semavat ve arzın Halik’i namına bir kitaptır.
*hem rububiyet (Allah’ın kayıtsız şartsız terbiye ediciliği)-i mutlaka cihetinde bir mükalemedir.(konuşma)
*hem saltanat-ı amme-i Sübhaniye (Allah’ın her şeye hükmeden,her şeyi kuşatan yönetici hakimiyeti) bir hutbe-i ezeliyedir.(varlığının başlangıcı olmayan Allah’ın insanlara ve cinlere bir hutbesi olan Kur’an)
*hem, rahmet-i vâsia-i muhita (her şeyi kuşatan geniş rahmet)nokta-i nazarında, bir defter’i iltifat’ı Rahmaniyedir.(sonsuz merhamet sahibi olan Allah’ın iltifatlarını içine alan defter-kur’an.)
*hem,uluhiyetin (Allah’ın hâkimiyeti ile kâinattaki her şeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesi)  azamet-i haşmeti (ihtişamı,büyüklüğü) haysiyetiyle,(yüksek şerefiyle) başlarına bazen şifre bulunan bir muhabere (haberleşme)mecmuasıdır.
*hem İsm-i Azamın (Allah’ın yüce tahtı,hakimiyetinin ifadesi) muhitinden nuzul ile,(Kur’an’ın vahiy yoluyla Hz.Muhammed’e indirilmesi.) Arş’ı Azamın bütün muhatına (kuşatılmış,etrafı çevrilmiş.) batan ve teftis eden hikmetfeşan (faydaı bilgi yayan,) bir Kitab-ı mukaddestir.
*Ve şu sırdandır ki, “Kelâmullah”(Kur’an-ı Kerim)ünvanı, kemal-i liyakatle Kur’an’a verilmiş ve daima da veriliyor.

*Kur’an’dan sonra, sair enbiyanın (peygamberler)kütüp (kitaplar)ve suhufları (sahifeler) derecesi gelir.
Sair nihayetsiz kelimat-ı ilahiyenin (Allah’a ait kelimeler) ise, bir kısmı dahi has bir itibarla, cüz’i bir unvan ile, hususi bir tecelli ile, cüz’i bir isim ile ve has bir rububiyet ile mahsus bir saltanat ile ve hususi bir rahmet ile zahir olan ilhamat suretinde bir mükalemedir.(konuşma) Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibariyla cok muhteliftirb.

ÜÇÜNCÜ CÜZ
Kur’ânasırları muhtelif bütün enbiyanın kütüplerini (kitaplar) ve meşrepleri(adet,meslek)
Muhtelif bütün evliyanın risalelerini (yazılmış küçük kitap) ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanın(ilim ve takvasıyla Peygamber efendimizin gerçek varisleri)eserlerini tazammun
(içine alma) eden ve cihat-ı sittesi (altı yön,taraf) parlak ve evhamüşübehatın (asılsız,zanlı süpheler.) zülümatından (karanlık) musaffa (safileşmiş,süzülmüş) ve nokta-i istinadı bilyakin (süphesiz,kesin olarak) vahy-i semaviyi (Allah tarafından gönderilen emirler kitabı) ve kelam-ı ezeli (Allah’ın söze,Kur’an-ı Kerim ayetleri) ve hedefi ve gayesi bilmüşahede (gözle görülerek) saadei ebediye, İçi bilbedahe (açık olarak) halis (hilesiz,temiz) hidayet (doğru,hak olan) üstü bizzarure envar-ı iman,(iman nurları) altı biilmeyakin (her şeyi ilimle ve bazı işaretleriyle ilerek, hakikatın kesin bir tarzda bilme) delil ve bürhan,(delil,ispat) sağı bittecrübe (tecrübe ile) teslim-i kalp ve vicda. Solu biaynelyakin (görür derecede) teshir-i akıl (aklı büyüleme) ve iz’an, (anlayış,kavrayış) meyvesi bi hakkalyakin (doğrulugunda asla süphe olmayan hal,yaşar gibi kesin bilircesine) rahmet-i Rahman ve dâr-ı cinan (Cennet yurtları) makamı değer,seviye) ve revacı (değer kazanma,sürüm) bilhads-i sadık (doğru bir sezgi ile/tam bilme) makbul-i melek (meleklerin kabul edip beğendiği şey) ve ins ü can (insanlar ve cinler) bir kitab-ı semavidir.