30 Ocak 2016 Cumartesi

KALBE ATILAN İMZA

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar
Kalbe Atılan İmza
Bu yazı, Onkolog Dr.. Haluk Nurbaki nin, Yeni Asya Yayınları , Kalp ve Ötesi kitabından alınmıştır.


Allah, yaratılıştaki, ifâde etmeye çalıştığımız bu büyük sırrı bildirmek için, insan kalbine, sol orikül üzerine imza­sını atmıştır. Kalbde, sol orikül üzerindeki İlâhî imzanın şekli şöyledir: Ayrı atlaslardan aldığım resimlerde de gör­düğünüz gibi, sol orikül üzerinde, avuç içindeki derin çiz­giler gibi bir takım çizgiler vardır. Bu çizgiler Kur’an yazı­sı ile “Allah” yazmaktadır. Size örnek verdiğim atlaslar, dünyanın en ünlü atlaslarıdır. Onlar bu hikmetten de ha­bersiz oldukları halde, yalnızca gerçeği yansıtmak açısın­dan, resimleri aynen muhafaza etmişlerdir. Zobota Atlası’ndan alınan,resim, asıl Zobota Atlasının klasik bas­kısında mevcuttur. Bu son baskıdan sonra, son yıllardaki baskılarında kalbin sol orikül bölümünden çekilmiş fotoğ­raf yerine başka fotoğraf konduğu için, bu resim yeni nüs­halarda yoktur.Meraklılar, Tıp kütüphanelerinde bulabi­lecekleri klasik Zobota Atlası ‘nın 60 ve 61 ‘inci sahifelerinde bu resmi görebilirler. İnsan öldükten sonra, bilhassa otopsilerde, kalbin sol orikülünde bu çizgiler büzüşme se­bebiyle üst üste biner. O bölgeyi iki parmakla hafifçe ger­mek, yazıyı okumayı kolaylaştırır. [NÇG: “Kalbin Maddesi ve Mânâsı” başlıklı sohbette ve “İnsan Kalbindeki Sır” başlıklı yazıda ayrıca açıklama mevcuttur.]
Koskoca kâinat muammasına tesadüf diyenlerin, bu tesbitimize de dudak bükeceği, “benzetme” diyeceği aşi­kârdır. Ne var ki kalb günde 100 bin defa atarken, her atı­şında bu imzayı daha da netleştirir ve bir manevî ışık gibi yakar durur. Herkes görse de, bilse de, bilmese de…
Bu sırrı bilmek, kâinatın gözbebeği olduğunu anlamak mutluluğun en güzelidir. Anlamamakta ısrar etmek ise kendi sırrını ve mânâsını telef etmektir.

Gönül gözüyle görmeyen bir hiç şeyi görmemiş, ilâhî nağmeleri gönül kulağı ile dinlemeyen hiç bir ses duyma­mış sayılır. Ve gönlünde sıcak, heyecanlı, sevgi dolu bir imanla Cenâb-ı Hakkı sezemeyen gerçekten bir hiç’tir.

28 Ocak 2016 Perşembe

KENDİMİZİ TEST ETMEK

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

KENDİMİZİ TEST ETMEK




                              



 1. Allah’ın birliğine inanmak.
 2.Namaz Kılmak.
 3.Oruç tutmak.
 4.Zekat vekmek.
 5.Hacca gitmek.
 6.Harbe gitmek.
 7.Abdest almak.
 8.Gusul yapmak.
 9.Cünüplükten yıkanmak.
10.Cuma namazı için yıkanmak.
11.Sabretmek.
12.Şükretmek.
13.Günahlardan sakınmak.
14.Utanmak (hayâ)etmek.
15.Kendinden emniyet isteyene eman vermek.
16.Ögüt vermek.
17.Allah ve Res^ül’e itaat etmek.
18.Mevlâ’yı zikretmek.
19.İnsanlara ve hayvanlara eziyet etmemek.
20.Emânete riâyet etmek.
21.Mazluma yardımda bulunmak.
22-Zülmü bırakmak.
23.Başkasıyla alay etmeyi bırakmak.
24.Gıybeti terk etmek.
25.Söz gezdirmeyi bırakmak.
26.Ayıp aramayı terk etmek.
27.Eve girerken izin istemek.
28.Harama gözlerini kapamak.
29.İbret almak.
30.Sözlerin iyisini dinlemek.
31.Kötülüğü iyilikle önlemek.
32.Cehâleti terk etmek.
33.Tatlı lisanla konuşmak.
34.Şehvetten cinsi organları korumak.
35.Dili muhafaza etmek.
36.Tevbe etmek.
37.Hakka tevekkül eylemek.
38.Huşû üzerine amel eylemek.
39.Lüzumsuz konuşmaları terk etmek.
40.Lüzümlu şeylerle meşgul olmak.
41.Lüzumsuz şeyleri bırakmak.
42.Verilen sözü yerine getirmek.
43.Ahdini yerini getirmek.
44.Doğru olmak.
45.Emri bil-marufu yerine getirmek.
46.Nehyi anil münker yapmak.
47.İyilik üzere yardımda bulunmak.
48.Günah üzerinde israr etmemek.
49.Allah’tan korkmak.
50.İyilikte bulunmak.
51.Kunut duasını okumak.
52.İki kişinin arasını bulmak.
53.İki kişinin arasındaki kötülükleri önlemek.
54.Merhametle davranmak.
55.Yumuşak huylu olmak.
56.Anaya, babaya itaat etmek.
57.Onlara isyan etmeyi terk etmek.
58.Duada bulunmak.
59.Halka iyilikte bulunmak.
60.Büyüklere hürmet etmek.
61.Allah’ın emirlerini yerine getirmek.
62.Cahillik alametlerini terk etmek.
63.İnsanları sevmek.
64.Allah için sevmek.
65.Acele etmemek.
66.Na mahremden kaçınmak.
67.İnsanlardan eziyeti kaldırmak.
68.Tedbiri Mevlâ’nın kudretine terk etmek.
69.Hasedi terk etmek.
70.Buğz etmeyi bırakmak.
71.Yalancılığı bırakmak.
72.Ayıp ve kusur araştırmayı terk etmek.
73.Selamı bol bol vermek.
74.Namazda cemaate devam etmek.
75.Güzel ahlakla ahlaklanmak.
76.Sırrı saklayıp kimseye söylememek.
77.”Kendilerinde ihtiyaç olsa bile, her türlü yardım ve fedakarlığı yapmak suretiyle Allah’û Teâlâ’nın rızasını kazanmayı nefislerine tercih ederler.” (Haşr S.9.)
78.”Bir de Peygamber size ne emir verirse tutun. Nehyettiğinden de sakının.” (Haşr S.7.)
79.Bunların en üstünü “Lâ ilâhe illellâh’ tır.
80.En aşağısı ise, Yol üzerinde bulunan bir dikeni kaldırmaktır.

Fetva yönünden icmal edilen bu hususlar, Müslüman’ın kendine test etmesini sağlayan kurallardır. Takva cihetindeki inceliklerin Mümin sıfatı ile şekillenerek, kazanacağı NURANİYET’in boyutları, Tasavvuf kapısından girilerek, Tefekkür’ün hikmet ve bereketinde saklıdır.



26 Ocak 2016 Salı

NEYİ BİLİYORUZ

TEFÜKKÜR
Dursen Özalemdar

NE’Yİ BİLİYORUZ. .  .


Bir  sinek dahi sizi iyi tanıyor, Siz onu tanıyormuşsunuz?

 İnsanlık tarihi  bu günlere nasıl ki birçok konuda değişim ve gelişimlerle gelmiş ve bunu bir tekamül, ilerleme olarak kabul etmiştir.
Geçmişin iletişimi, dumanla, ayna ışığı, tam tam sesleri, güvercinlerle sağlanırken, bu günkü mikro ve makro  tenknoloji ile ulaştığı boyutların saymakla bitmediğidir. Silah, ulaşım,iletişim,sanayi, uzay araştırmaları ile, Tıbbi gelişmelerin,  geçmişte masallaştırılmış, hayallerin, deli saçması denilen çizimlerin, hayata geçmiş olması,... İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ ALEMİN BİZE BAHŞETTİĞİ  GÖRÜNTÜLER ve İLHAMLARLA SONSUZ BİR İLİMLE YÜZLEŞTİĞİMİZDİR.

İlim adamlarının bu sonsuz ilim deryası içinde, bilebildikleriyle Alim ve mucit olurlarken, Bilememe gırdabındaki yığınlarla insanımızın, Kiminin ATEİST, Kiminin MAOİST, Kiminin Leninist, Evrimci, Darvinci,Komunist veya bana neci olarak ortaya çıktığıdır.

Her devrin kendine has hastalıkları olduğu gibi, 19 ve 20 asrın, İnkâriyet üzerine inşa edilmiş Şeytani söylemlerinin, geçmiş insanlık tarihinde nadiren görüldüğüdür. Dinsizlik ve Allah'ı inkâr diye bir konunun görülmediği kadim tarihe rağmen, 1400 yıl evvel haber verilen, DECCALİYET söylemlerinin, KÖMÜNİZM 'in temel fikir yapısını teşkil etmiştir. 1917  Rusya Bolşevik ihtilalı denilen olayla, geçmişini ters yüz edip, Dinsizliği din edinerek, ortaya çıkarlarken, Zamanların ötesinden beklenen olay zuhur ediyordu. ALLAH diye bir şey yoktur esasına dayalı GADDAR bir OTORİTE, 20 milyon kendi insanını KATLEDİYOR, her türlü Şeytani ahlaksızlığı  zorlayarak yaşatan  bir sistem ortaya çıkartıyordu. 

Bu değişimin, İslâm devletlerindeki yansıması, SÜFYANİYET olarak ortaya çıkmıştır. "Zekaveten ve Siyaseten mahir bir kişi, Müslümanların yardımı ile İktidarı ele geçirecek, Kendi otoritesini tesis ettikten sonra, DECCALİYETE hizmet edecek" hadisi, zaman'ı  tespit etmiştir.  Olayların ne derece manidar ve aktörlerinin de portresini çiziyordu !

Bu konumda; geçmişe göre, teknik ve teknoloji hızla değişmiş. İnanç sisteminde ki söylemlerde farklılaşmıştır. Allah'ın varlığı ve yokluğu konusunda kafa yoran nice insanın ve bilim adamı denilen insanların varlığı, Dini yönden konumuzun, bu söylemlere cevap teşkil edecek biçimde olmasını gerektirmiştir.
Yıllarca “Din metafizik bir olaydır, Fiziken ispat edilemez” sözü ile, gerçeklerden kaçan OKUMUŞ CAHİL insanların kendilerini ve etrafındakileri bu tez ile kandırmaları elbette gereken cevabın verilmesi İLAHİ TAKDİRİN tecellisi olacaktı.  

Yok diyene, Var diyerek ispat etmek, görmüyorum diyenin göz perdelerini açmak, Şeytani  telkinlerin, akılları igfalatına set çekmek, ancak yaratanın yarattıkları ile anlatılmasını gerektirmektedir. Mucize arayanlar, her şeyi ile mucize olan, var olanların ilmi ,hikmetlerini bilinebilen nisbetinde anlatarak, akılları ikna, kalbleri tatmin ederek, Tecdidi İMAN'ın sağlanması zaruretini ortaya çıkarmıştır. Bir sivri sineği inceleme zahmetinde bulunabilen insanların, nasıl bir harika sistemin içinde olduklarını elbette göreceklerdir.

Allah'ın kendi mührünü vurarak, sıra dışı bazi delilleri bize sunması, Maşaallah dememizi gerektirmektedir.
 En önemli organımız KALP üzerindeki ALLAH’ isminin her insan da yazılı olması gerçeğine rağmen, İnkarcıların bunu söküp atamadıkları dır. Aklım var deyip te gösteremeyen nice insan’ın Ruh’un varlığına rağmen, Şeytani bir ruhla ortalıklarda görünürlükleridir.. .
Mevlana Hazretlerinin,”Allah’ı bilmeye ne hacet küre’i alem ile, İspatına yetiyor yarattığı bir zerre bile” deyişi, elbette ki ZERRE’yi görüp bilen bir akla ve ilme işaret etmektedir.






MEZARDAKİ PASAPORT

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

MEZARDAKİ
PASAPORT . . . .

Uzun yıllar, yurt dışında işçi olarak
Çalışan Ahmet, memleket hasreti ile
2. elden satın aldığı Mercedes arabası
ile ailesi ve 3 çocuğ, birlikte uzun
yollar kat ederek köyüne varır,

Köyü fındık üretimi yapılan
bir Karadeniz yöresidir. Köyünün hoş
havasını, anne-baba ve kardeşlerinin,
arkadaşlarının hasretini doyasıya gideren
Ahmet,  bir elinde sazı ile evinde mutluluk türküleri
mırıldanırken, köyün cami minaresinden
namaz vakti olmamasına rağmen, selâ 
sesine verildiğini duyar. Peşinden selayı
okuyan kişinin, köyün ileri gelenlerinden,
fındık tüccarlığı yapan muhterem bir zatın,
vefat ettiğini duyunca çok üzülür.

Cenaze ertesi günü öğlen vakti,
Kasaba merkez camiindeki kılınacak,
Namazdan sonra, köylerindeki aile kabristanına
defnedileceğini bildiriyordu.

Ahmet’ binlerce kilometre yoldan köyüne gelmiş,
Köyünün ileri gelen, Fındık tüccarı, muhterem
zatın cenazesine katılması kaçınılmaz olmuştu.

Cenaze ertesi günü büyük bir kalabalık eşliğinde
köye getirilmişti. Ahmet’te, mezarlıktaki yerini almış,
defin sırasında, ölünün mezara indirilişinde yardımcı
olmuştu. Mezar kapatılıp gelenler dağılırken, Ahmet’te evinin yolunu tutmuştu. Ahmet evde ceketini çıkartıp elini yüzünü yıkayıp, abdest tazelemiş, köy kahvesine
kadar uzanıp komşularla sohbet ederim diye, ceketini
giyerken, eli iç cebinde bir noksanlığı fark etti.

Cebindeki  PASAPORT yoktu. Diğer ceplerini yokladı,Yoktu. Eşine-çocuklara sordu, onların da haberi yoktu, Ahmet, düşündü, ne olabilirdi, ölü gömülürken yardım etmişti, o sırada eğildiğinde pasaport cebinden kayarak mezara düşmüş olabilirdi.

Gömü yapılalı çok zaman olmamıştı, yaklaşık 2 saatlik bir zaman geçmişti. Ahmet acele ile köy imamına giderek durumu anlattı, İmam köydeki cenaze yakınlarını, durumdan haberdar ederek, Mezarın o kısmını açarak, bakalım dendi. Ahmet-İmam ve İki de cenaze yakını birlikte mezarın ayak ucundaki toprağı açtılar, ölü üzerindeki tahtalara gelindiğinde, ikisini alarak 2 saat önce gömülen ölünün kefenli halini gördüler. Pasaport ayak ucunda dikine duruyordu, Ancak; kefenin üzerinde bir hareketlilik vardı, hepsi birden korku ile ürperdiler. Bu ne olabilirdi?  Mezar Toprağı sert zeminli kisli topraktı, Her hangi bir varlığın dışarıdan sızması mümkün değildi. Ama orda bir hareketlilik vardı, Ne olabilirdi?

Ahmet ve diğer iki kişi, korkudan geri çekilmişlerdi, yaşlı, tecrübeli, güngörmüş, aksakallı köy imamı, bir değnek bulup getirin dedi. Mezarlığa yakın fındık ağaçlarından birisinden hemen bir değnek kırıp getirdi. Hoca değnek ile, kefenin ayak ucunu
araladığında, bilek kalınlığında YEŞİL bir yılanın,  ölünün üzerinde hareket halinde olduğunu gördü, İlk anda Hoca’da ürperdi ve korktu, geri çekildi.

Kendini toparlayan hoca, bundan bize zarar gelmez diyerek, elini uzatıp, ayakucundaki Pasaport’u alarak Ahmet’e verdi. Diğerleri hayret içinde, yüzlerinin rengi benzi atmış, kasılıp kalmışlardı.  Hoca endişe etmeyin, “O YILAN BU KİŞİNİN AMELİ OLARAK ORADA BULUNUYOR- BİZE ZARAR VERMEZ,MEZARI KAPATIN” talimatını verdi.

 Tahtalar yerine kondu, toprak yeniden üstüne atıldı, mezarlıktan geri dönüldü. Ahmet pasaport’unun bulunduğuna sevinirken, Mezardaki yeşil yılanın ne olduğu? merakına kapılmıştı.

Aradan birkaç gün geçince İmam efendiyi, yalnız bulduğu, bir sırada, “Hocam bu ne işti, “diye konuya açtı. Hoca;  evladım malum zat, Fındık tüccarı idi, işinin icabı alım satımda, FAİZLE çok içli-dışlı idi, Birçok üreticiyi de mağdur ettiği, bilinen bir gerçekti. Bu yüzden o yılan,  o’nun ameli olarak, KABİR AZABI için orada bulunan bir yaratıktı.
ALLAH hayırlı ve helal kazanç kazanmayı ve yemeği
nasip etsin, yoksa gerisi İnsan’ın ebedi olacak hayatı
İçin bir felakettir derken, Ahmet, Allah’ım hayırlı olmayan her işten bizi koru, diye ellerini göge açarak dua ediyor ve gözlerinden yaşlar akıyordu. . . . . . . . . .

Bu gerçek olan bir olay. İnsanların Dünyevi konumları, itibarları, zenginlikleri ile orantılı CENAZE MERASİMLERİ nereye kadar. Mezarın başına, taziyeler verilene kadar. Gerisindeki ölünün toprağa verilişi, İnsanlarca yapa yalnız bırakılması bu dünya ile ilişiğinin kesilmesini gösterirken. ÖLÜNÜN BERZAH (geçiş alemindeki ) ilk hesaba çekilme işlemine tabi tutulduğu,

 RABBİN KİM,KİTABIN NE,PEYGAMBERİN KİM, DÜNYADAKİ MALINI NASIL KAZANDIN,NERELERDE HARCADIN.RABBİNE KARŞI KULLUGUN NEYDİ, EMİRLERİNE İTAATIN,İBADETİN NEYDİ. GİBİ SUALLER VE TÜM BİR HAYATIN HESABININ SORĞULANMASI…

RUHLARIN KİMİNİN BEYAZ BİR BEZLE SARMALANIP, GÖK KATLARINA RABBİN HUZURUNA ÇIKARTILARAK “ KABRİNDE BİR EVLADIN ANASININ KUCAĞINDAKİ RAHATLIKLA UYU” DENMESİ İLE, RUHU GİBİ KARA OLANLARIN DAHA O MAKAMA ÇIKAMADAN PİS KOKULARI İLE ATEŞLİ BİR CEHENNEM ÇUKURU HALİNE GELEN KABRİNE DÖNDÜRÜLMELERİ GERÇEĞİ İNSANLARI BEKLEMEKTEDİR.  




25 Ocak 2016 Pazartesi

CADI KAZANI HOCALI ERMENİ KATLİAMLARI

TEFEKKÜR

                  
Dursen  Özalemdar

CADI KAZANI
HOCALI
ERMENİ KATLİAMLARI  




İnsanlık tarihi İbret alınması gereken olaylarla doludur. Geçmişini bilmeyen milletlerin, gelecekleri olmayacağı hakikati her zaman önümüzdedir. 40 yıla yakın bir zamandır ülkemizde yoğun bir şekilde ortaya çıkartılan PKK TERÖRİZMİ nin , UYUŞTURUCU TİCARETİ KADIN TİCARETİ-HER TÜRLÜ KAÇAKÇILIK-SİLAH KAÇAKÇILIĞI-SUİKAST-SABOTAJ –MASUM İNSANLARI ÖLDÜRME-KÜRT HALKLARI ÜZERİNE BASKI VE KATLİAM – BÖLGENİN KALKINMASINI ENGELLEMEK, olarak görülmektedir.

Kökeninde ERMENi kimlikli kişilerin ÖNDERLİGİ nde oldugu görülen bu olaylar, Bir kandırmaca ile KÜRT haraketi olarak sunulmakta. Kürt halklarımız kandırılmaktadır.


 1915 te, ERMENİ’ lerce  2 milyon MÜSLÜMAN’ın vahşi şekillerde öldürülmesinden, 1973-1984 yıllarında ERMENİLERCE katledilen 41 DİPLOMATIMIZDAN, yaralanan 100  lerce vatandaşımıza. 40 yıla yakın bir zamandır, Kürt kimliğindeki ERMENİ PKK. lıların katlettiği 30 bini aşkın vatandaşlarımızla ortada dır.   Kardeş AZERBEYCAN’ın KARABAĞ bölgesindeki katliamlardan, 26.02.1992 de, HOCALI’ DA, 981 Azeri Türkü’nün KATLEDİLİŞİ 56 HAMİLE KADININ KARINLARININ YARILARAK ÖLDÜRÜLMESİ vahşeti karşısında, sessiz duran KANI BOZUKLARIN seslerinin başka türlü çıktığıdır.

İŞTE HOCALI KATLİAMI. .

“Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan Ermeni, YAZI TURA atıyordu. Bu kanlı kumarı 100 yıl evvel Osmanlı topraklarında, Kars’ta, Ağrı’da, Van’da, Erzurum’da da ataları oynamıştı. Onlardan duymuşlardı. Karnı burnunda çaresiz bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın’da bir yaprak gibi titriyordu. Elbiseleri yırtılmış, Şubat soğuğunda ayakları çıplaktı. Ermenilerin iri kıyımlı olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı Otomatik tüfeğin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkarırken, diğer Ermeni, elindeki demir parayı havaya attı.  (Kız-mı, oğlan-mı) - Kız. Bu cevabı üzerine, oğlan diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını, bir hamle ile yarıp çocuğu çıkarttı. Kan bürümüş gözleri, bebeğin kasıklarına kilitlendi.  (sen kazandın yoldaş)  Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek. Annesi besleyecek elbette. Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırır. Çocuğa meme ver. . .

Aynı dakikalarda Hocalı nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın BAŞINI kale direği yapmışlar. Top arayışına girmişlerdi. Başı traslı bir çocuk getirdiklerinde, Ermeni çeteci sevinçle bağırdı. (Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa, başı da orta yere düşmüştü. Ermeniler zafer naraları atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak, kanlı kadın başları ile işaretlenmiş kaleye gol atmaya çalışıyorlardı.
Bu olay bundan tam yirmi dört yıl evvel, yaşandı. Rus ve Ermeni işbirliği ile gerçekleştirilen Hocalı katliamından, HABERİNİZ VAR mı? Türk’e ZEHİR KAN diyen HRANT’ DİNK için,”HEPİMİZ HIRANT’ız ERMENİYİZ diye Ülkemiz caddelerinde yürüyüş düzenleme ve haykırma cesareti gösterenlerin,  Müslüman TÜRK’lerin katledilişlerine, gizlendikleri inlerinde kıs kıs gülerek, Hrant gibi FIRAT ismi alarak, PKK eylemleri içinde bulunmaları bizden olmadıklarının açık belgesi değil mi?


Bu gün güneydoğuda, dünü bilmeyen bir nesil ‘in, PKK – ERMENİ işbirliği içine girerek VATANA İHANET etmeleri, Meclis içine kadar girebilmeleri, Bu milletten maaş almalarının izahının olmadığıdır. BU TABLOLAR tarihi anlatılmayan bir milletin KARA SAYFALARIDIR. . . 

20 Ocak 2016 Çarşamba

MÜJDELER (3)

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

MÜJDELER  (3)

ALLAH İÇİN GÖZYAŞI DÖKÜP AĞLAYANLAR,

Beşinci olarak da şöyle bir nidâ işitilir: “Nerede o, dünyada ıssız yerlerde, Allah için ağlayanlar, benim rızâm için gözyaşı dökenler?”

Allahü teâlâ bunların gözyaşları ile şehîdlerin kanını ve âlimlerin
mürekkebini tarttırır. Allah için ağlayanların gözyaşları ağır
gelir. Bunlar da, Nûh aleyhisselâmın alaca sancağı altında
toplanırlar. Her çeşit Cennet ni’metlerine gark olmuş bir hâlde,
meleklerin tazimleri ile Arş’ın sağ tarafına geçerler.

ŞEHİD’ ler ,
Altıncı olarak, şöyle bir nidâ gelir: “Nerede o şehîdler? Nerede
o dünyada kanını sırf benim rızâm için akıtanlar, benim
yolumda şehîd düşenler?”

Bu davet üzerine, şehîdler kanları akar vaziyette istenilen yerde
toplanırlar. Burada Allahü teâlânın cemâli ile müşerref olduktan
sonra, Yahyâ aleyhisselâmın kırmızı sancağı altında olarak
Arş’ın sağ tarafına alınırlar.

ALİMLER ,
Bu arada âlimler derler ki: “Yâ Rabbi, bizden öncekiler, bizim
haber vermemizle, bu sevâblara nâil olmak için çalışıp, bu
derecelere kavuştular. Bunların bu derecelerine kavuşmalarına
biz sebep olmuştuk.”

Allahü teâlâ bunlara şöyle cevap verir: “Ey benim âlim kullarım.
Siz benim Peygamberlerim gibisiniz. Sizler dünyada benim
emirlerimi diğer kullarıma bildirdiniz. Bunun için diğerlerinden
farklı olarak sizlere şefâ’at etme hakkı vereceğim. Bundan
dolayı sizleri geri bıraktım. Dünyadaki dostlarınıza,
tanıdıklarınıza, akrabalarınıza şefâ’atçi olabilirsiniz. Sizin
hatırınız için ben onların günahlarını bağışlayacağım.”
Bu cevaba âlimler sevinir. Sonra İbrâhim aleyhisselâmın beyaz
sancağı altında, türlü türlü Cennet ni’metlerine gark olmuş
hâlde Arş’ın sağ tarafına geçerler.

SABREDEN FAKİR ve ŞÜKREDEN ZENGİNLER ,

Sabreden fakirler ve şükreden zenginler!
Yedinci olarak şöyle bir nidâ gelir: “Nerede o dünyadaki fakîr olan kullarım?”

Bu davet üzerine, dünyada fakîr olup, çeşit çeşit sıkıntılara,
Allah rızâsı için, mükâfatını âhirette almak için sabreden fakîrler
bir araya gelirler.  Bunlara, Cennet elbiseleri ve binmeleri için  buraklar verilir. Daha sonra, Îsâ aleyhisselâmın sarı sancağı
altında Arş’ın sağ tarafına giderler.

Sekizinci olarak,
şükreden zenginler davet edilir. Bunlar,
Süleymân aleyhisselâmın elindeki çeşit çeşit renklerden
meydana gelen sancağı altında, Arş’ın sağ tarafına
gönderilirler. Bunların sancağının renk renk olması, her birinin
çeşitli sebeplerden zengin oluşundandır.
Ancak, gerek fakirlerin, gerekse zenginlerin bu devlete
Kavuşabilmeleri için, fakirlerin sabredici, zenginlerin şükredici
olması lazımdır. Halinden şikayetçi olan, sabretmeyen isyankar
fakirler, şükretmeyen; zenginliklerini Allah yolunda harcamayan,
hayır, hasenat yapmayan, servetini, Allahü teâlânın yasak ettiği
yerlerde kullanan zenginler bu devletten, bu nimetlerden istifade
edemeyeceklerdir. 








MÜJDELER (2)

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

MÜJDELER (2)

SURE-İ BAKARA 177. AYE
;
(Namazda)Yüzlerinizi bazen doğuya,bazen batıya çevirmeniz gerçek iyilik değildir. Fakat gerçekten iyi insan, Allah’a,Ahiret gününe,Meleklere ,Kur’ana ve bütün Peygamberlere iman edip,Akrabalarına,Öksüzlere,Biçarelere,Yolda kalmışa,Dilenenlere ve Esirleri kurtarmak için malını seve seve verendir

 Ayrıca namazını doğdoğru kılan ve Zekatını verendir.Yine ayrıca söz verdikleri vakit sözlerini yerine getiren, Sıkıntı ve Hastalık hallerinde ve Savaş’ın şiddetli zamanında bile Sabır ve Sebat gösterendir.Bunlar gerçek Sadıklar ve Muttakilerdir.

ALİ İMRAN SURESİ 134.AYET

(muttakiler) Onlar, Bollukta ve Darlıkta da İnfak edenler, Öfkelerini yenenler ve İnsanlardaki (haklarından) Bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah iyilik yapanları sever. 

                                                                                                                                                                                                                                                                                      
Cennete girmede öncelik verilecek olanlar,

 ÂMÂLAR

Cenab-ı Hak, ahirette Cennete girmelerinde bazı kullarına öncelik vererek onları mükâfatlandırır. Öncelik verileceklerin
Birincisi, dünyada göz nurundan mahrum olan âmâlar gelir.
.
Allahü teâlâ bütün âmâları toplayıp: “Siz, bugün benim cemâlimi görmekte diğer insanlardan önce ve üstünsünüz!” buyurur.

Hâllerine sabreden, îmân ehli bütün âmâlar bir yerde toplanır.

Cenâb-ı Hakkı görme saadetine mazhar olurlar. Daha sonra, bütün âmâlar, Şuayb aleyhisselâmın beyaz sancağı altında
Toplanırlar. Arş’ın sağ tarafında, sayısız zînet ve nurdan bayraklarla donatılmış ve bütün murâdları hâsıl olmuş hâlde
burada kalırlar.

HASTALIK ve BELALARI DÜÇAR OLANLAR,
Âmâların mükâfatı verildikten sonra, ikinci olarak şöyle bir nidâ İşitilir: “Ey dünyada dert-belâ sahibi olanlar, hastalık çekenler

Toplanın!”Dert ve belâlara sabreden, iman ehli kimseler bir yerde toplanır.
Eyyûb aleyhisselâmın yeşil bayrağı altında, Arş’ın sağ tarafına gönderilir. Kıyâmet gününde her amelin mükâfatı ölçü ile verilir.
Ancak, sabreden belâ ehline mükâfat ölçü ile verilmez, hesâbsız bir şekilde verilir. Dünyada sağlıklı ömür sürenler, bu hâli
Görünce imrenerek derler ki: “Ah ne olaydı biz de dünyada belâlarla parça parça olsaydık da bu sevâbdan mahrum kalmasaydık.”

NEFİSLERİNE HAKİM OLANLAR ,

Üçüncü olarak, harâm işlemeye gücü yettiği, imkânı bulunduğu hâlde, nefislerine hâkim olup harâm işlemeyenler çağrılacaktır. Bunlara da türlü türlü Cennet elbisesi giydirildikten sonra, Yûsüf aleyhisselâmın yeşil bayrağı altında toplanırlar, bütün murâdlarına kavuşturulduktan sonra, Arş’ın sağ tarafına gönderilir. Bunlarla ilgili olarak, Kur’ân-ı kerîmde şöyle buyurulmuştur: “Cennet, Allahtan korkup harâmlardan sakınanların yurdudur.”

ALLAH İÇİN BİRBİRLERİNİ SEVENLER,

Dördüncü olarak yine bir nidâ işitilir: “Nerede o benim, rızâm için birbirlerine muhabbet edip kardeş olanlar, birbirlerini sevenler?”

Bu nidâ üzerine, dünyada yalnızca Allah rızâsı için birbirlerini sevenler, bu sevgiyi her şeyin üzerinde tutanlar bir yerde Toplanır. Diğerleri gibi cenâb-ı Hakkın cemâliyle Müşerref olurlar. sonra, İdris aleyhisselâmın kırmızı yakuttan sancağı
altında öncekiler gibi bunlar da Arş’ın sağ tarafına geçerler.


Devam edecek.

MÜJDELER (1)

TEFEKKÜR

Dursen Özalemdar

MÜJDELER (1)

GÖRMEK ve BİLEBİLMEK arasındaki bağı insan kurabilmişse ne alâ. Değişik marka ve firmaların ürettikleri malları, kalitesinden, üzerine iliştirilmiş etiketlerinden nasıl tanıyabiliyor sak, Kendimizden başlayarak çevremize, uçuşan kuşlara, koşuşan hayvanlara, yağan yağmura, kara. Bulutların hareketlerine, Doğan güneşe, gece görülen Ay’a, Yıldız lara baktığımızda, Her malın bir üreticisi, her malı bir yapanın bulunma gerçeği gibi, içinde yaşadığımız KÂİNATI ‘da VAR eden BİR ALLAH’ın var olduğunu kabul ve idrak etmemiz mecburiyetidir.

TOPRAK-SU-HAVA ve GÜNEŞ ışığı gibi DÖRT ana maddeden YÜZBİNLERLE çeşit MAHLUKATI YARATAN, Onlara hayat vererek ihtiyaçlarını gideren. Bahar ve Yaz mevsimlerinde verdiği hayatı, Güz mevsiminde solduran, Beyaz kar örtüsü ile bir nev’i hayatları, KEFENLEYEN, bir yıllık devir daimde, bize hayatın kısa bir modelini gösteren, Yüce Yaratıcımız, öldükten sonra yeniden dirilişin de örneğini, Bahardaki dirilişleri örnek göstermiştir.

MAHLUKATIN EŞREF’İ, EN ÜSTÜNÜ olarak tarif edilen insan’ın üstünlüğü içinde, Yaratanına tabi olma ve emirlerine uyma ile, MELEKLERDEN daha üstün bir duruma gelebileceği vaadi ile, Yoldan çıkıp, İsyan etmesi halinde ise, Esfele-i Safilin’e, Cehennemin en kötü yerine atılacak bir yapıda olduğudur.

GÜZELLİK-ÇİRKİNLİK-BEDENİ NOKSANLIK-HASTALIK-NEFSE HAKİMİYET- ZENGİNLİK ve FAKİRLİK-
Gibi hallerin MANA ve MUHTEVİYATINI bilerek hayatın YÜKLERİNDEN kurtulmayı,Zevk ve keyiflerini, Ebedi aleme intikal edecek olan güzellikle yaşamayı hedeflemektedir.

ANKEBUT SURESİ AYET 2 ;

İNSANLAR “İNANDIK”DEMEKLE SERBEST BIRAKILIP İMTİHAN EDİLMİYECEKLERİNİ Mİ SANDILAR.

AYET 3 ;
ŞANIM HAKKI İÇİN, BİZ ONLARDAN ÖNCEKİLERİ ÇEŞİTLİ İMTİHANLARDAN GEÇİRDİK. ALLAH ELBETTE DOĞRU OLANLARLA, YALANCILARI BİLECEK ve ORTAYA ÇIKARACAKTIR.

BAKARA SURESİNİN 155 AYETİNDE ;

Ey Müminler (İtaatkârı asi olandan ayırd etmek için sizi biraz KORKU, Biraz AÇLIK, Birazda MALLARDAN,CANLARDAN ve MAHSÜLLERDEN YANA EKSİLTME İLE AND OLSUN İMTİHAN EDECEGİZ. EY HABİBİM ŞÜKREDENLERE (LUTUF VE İHSANLARIMI) MÜJDELE.  

 Bedene gelen hastalıklar, ölümün
Elçisidir. Ölüm elçisinden yüzünü geri çevirme. Hayatı dertsiz, elemsiz geçenin, ölümü de acı olur. Nefsine Tapanın rûhu için kurtuluş yoktur. Akıl, insana ayak bağı olursa, Sen onu akıl kabul etme. O, ancak yılan ve akreptir. Bu dünya zahmet ve belâ yeridir. Bu dünyaya gelen, bu
Musibetlere mâruz kalacaktır. Bir kimsenin ana-baba, kardeş, Evlât veya dostlarından biri ölebilir. Kişi, çeşitli hastalıklara
mâruz kalabilir, iftiraya uğrayabilir, malını mülkünü kaybedip İflâs edebilir. Bu felâketlere sabretmezse devamlı huzursuz olur, doğru dürüst ibâdet edemez.

Dünya ve ahret hayatını kazanmak isteyenin açlığa, insanların Kötülemesine ve çeşitli musibetlere sabretmesi lâzımdır. Kim Allahtan korkarak sabrederse sıkıntılardan kurtulur. Sabreden muradına erer.

EYYÜB ALEYHİSSELÂM,

Eyyüb aleyhisselâmın sabrı, dillere destan olmuş ve Allahüteâlâ onu sabrından dolayı övmüştür. Allahü teâlâ sabredenleri
Sevdiğini ve ecirlerinin hesapsız ödeneceğini bildirmiştir. Sabır,
Erişmek istenen şeylerin anahtarıdır. Her hayra sabırla ulaşılır. Nemutlu sabredenlere
Mukadder olan şey başa gelir, eğer sabredilirse ecri görülür.
Sabredilmez, bağırılırsa, günaha girilir ve huzursuz olunur.

Cennete girmede öncelik verilecek olanlar,

 ÂMÂLAR

Cenab-ı Hak, ahirette Cennete girmelerinde bazı kullarına öncelik vererek onları mükafatlandırır. Öncelik verileceklerin
Birincisi, dünyada göz nurundan mahrum olan âmâlar gelir.

Devamı 2 de.

.

6 Ocak 2016 Çarşamba

DÜNDEN BU GÜNE CENNETİN ASKERLERİ

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

DÜNDEN BU GÜNE
CENNETİN ASKERLERİ

Avrupanın yakın tarihi ,dini taassup ve engizisyon kurallarını uygulayarak, krallıkları dahi AFOROZ eder durumda idi, Bütün kralları tahakkümü altına almış bulunan Papa’lık teşkilatının  zorlaması sonucu, Osmanlı topraklarına HAÇLI SEFERLERİ adı altında sürüler halinde  Osmanlı İSLAM DEVLETİNE hücum ediyorlardı.  hiçbir devirde rahat durmamışlardı. Bunlardan biri de, Kanuni Sultan Süleyman'ın muhteşem ordusunun, Belgrat yolu üzerinde üzüm bağlarından geçerken cereyan eden tarihi vaka idi .

” Hava bütün sıcaklığı ile askerlerimizi bunaltmıştı. Askerin susuzluktan dudakları çatlamış bir vaziyette iken, ordunun dar bir boğazdan geçme mecburiyeti hâsıl olmuştu. Yol üzerinde de, üzüm bağları vardı. Üzümler o yaz mevsiminde tam olgunlaşmış. İnsanın işti hasını kabartır bir vaziyette dallarda salkım salkım duruyordu. Bir asker nefsine hâkim olamadı, şeytanın ifsadına kapıldı, daldan bir salkım üzüm kopardı, yerine de bir kese içinde, ederinden daha fazla bir para koyarak dala astı. Ordu boğazdan geçtikten sonra mola verdi. Ordunun arkasından kan ter içinde Hıristiyan bir köylünün telaşlı bir şekilde geldiği görüldü. Askerler köylüyü komutana götürdüler. Köylü heyecanla, bir askerin kendi bağından bir salkım üzüm koparmış olduğunu, üzümün yerine bir kese içinde ederinden çok para asmış olduğunu söyledi. Bağında başkaca herhangi bir zararın olmadığını belirtti ve komutana teşekkür etti.

 Komutan bu habere pek sevinemedi, Askerinin başkasının malını izinsiz almasına sinirlendi. Ordu içinde tellarlar çıkartarak bu askerin bulunmasını emretti. Asker bu çağrı üzerine ortaya çıkarak komutanın huzuruna çıktı. Konu Sultan’ında malumu oldu. Hemen o askerin ordudan atılmasını emretti ve “Kursağında haram lokma bulunan bir askerin bulunduğu ordu ila zafer ve nusret müyesser olmaz” dedi. Hırıstıyan köylü üzümü alan askeri taltif ettirmek için geldiğini hâlbuki işin tam tersine döndüğünü söyleyince, Komutan; Eğer o asker parayı bağlamamış olsaydı, bu ordunun adı zalimler ordusu olurdu. İşte o zaman, o askerin kellesi de kesilirdi. Parayı asmaya bağlamakla kellesini kurtardı. Ama sahibinden izinsiz mal almakla da, seferden men cezasına çarptırıldı.” Dedi ve kahraman ordu yoluna devam etti.

Belgrat’a yakın bir yerde orduya tekrar konaklama emri verildi. Askerler, çevrelerindeki su ve çeşmelerden istifade ile, susuzluklarını gidermeye ve abdest almaya çalışıyorlardı. Çeşmelerin yakınlarında bir manastır vardı. Manastırın rahibi, Osmanlı askerlerinin durumunu öğrenip, haçlı askerlerine bilgi vermek için, manastırdaki genç ve güzel rahibelerin bir kaçını süsleyip ellerine verdikleri testilerle çeşmeye gönderdi. Kadınların geldiğini gören Osmanlı askerleri hemen çeşme başından ayrılıp, kadınlara sırtlarını döndüler. Rahibeler testilerini doldurup gidinceye kadar kimse dönüp kadınlara bakmamıştı. Rahibeler gelip durumu rahibe anlattılar. Ayrıca çeşme başında askerlerin, Koparılan üzüm yerine para takıldığı konusunu konuşmalardan duymaları ile bu bilgide rahibe intikal etti.

 Rahip şaşırmıştı! Bunlar ne biçim insanlardı demekten kendini tutamadı. Malda mülkte gözleri yoktu, kadına-kıza iltifat etmiyorlar, memleketlerinden günlerce uzak yerlere kadar korkmadan, endişe etmeden şehit olacağız diye geliyorlardı. Hemen kağıt ve kalem istedi, Haçlı ordusu komutanına “ Ey haçlı kumandanları! Siz bu ordu ile nasıl başa çıkabilirsiniz. Bu insanlar canlarını düşünmeden, Allah yolunda komutanları emrinde çekinmeden can veriyorlar. İnanmışlar ki, gidecekleri yer CENNET’TİR. Kadına, kıza ehemmiyet vermiyorlar, Süsleyip püsleyerek yanlarına gönderdiğim rahibelere sırtlarını döndüler. Mala, mülke de önem vermiyorlar. Herkese karşı iyi davranıp kimseye zulmetmiyorlar. Ey haçlı kumandanları, Siz onlardaki bu hasletleri ortadan kaldırmadıkça karşılarına çıkıp savaşmaya kalkışırsanız mağlup olup perişan olursunuz.”

DEMİŞLERKEN ;


TERÖR BÖLGESİNDE GÜVENLİK GÜÇLERİMİZİN TEK TEK TEMİZLİK HAREKATI SÜRDÜRDÜĞÜ BİR EVE BIRAKTIKLARI ŞU NOT TÜRK ASKERİNİN DEĞİŞTİRİLEMEYEN KARAKTERİNİ GÖSTERİYOR. “HAKKINIZI HELAL EDİN,BİRAZ ŞEKERİNİZİ KULLANDIK GÖNÜL İSTERDİ Kİ ,ÇAYINIZI BERABER İÇELİM (TÜRKİYE CUMHURİYETİ)” YAZILI BİR NOT İLE NOTA EKLİ ON TÜRK LİRASI.