29 Nisan 2013 Pazartesi

ZALİM HÜKÜMDAR

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

ZALİM HÜKÜMDAR

Şeyh Sadi Şirazi’nin, edebiyatımızda yer etmiş bulunan “Bostan ve Gülistan” eserinde, günümüz yöneticilerine ibret olabilecek “Zalim Hükümdar” başlığı altındaki, İran’da cereyan eden bir olayı tasvir etmektedir.

“İran hükümdarından biri ! halkın malına el uzatmaya, kendi ahalisine eziyet etmeye başlamıştı. Zaman içinde bu zulüm o derece arttı ki, sonunda halk onun kötülüğünden usanıp, şerrinden korunabilmek için çareyi ülkesinden kaçmakta bulmuştu.

Halkı azalan bir ülkenin kudret ve kuvveti de azalır. Gelir seviyesi düşmeye, hazinesi boşalmaya başlar. Fırsat bekleyen düşmanlar, ülkenin sınırlarını her yandan zorlamaya başlamıştı.

Kim dar gününde yardımına koşacak birilerini görmeyi istiyorsa, bol gününde cömert olmaya çalışmalıdır. Parayla satın aldığın kulağı halkalı bir köleye bile iyi davranmazsan, kaçıp gider. Sen iyi davran ki, yabancılar bile kulağı halkalı kölen olsunlar.

Bir gün hükümdarın huzurunda “şehname” (Şeyhname;Meşhur İran şâiri Firdevsi’nin -934-1020 İran mitlojisini anlatan ünlü destan) ı okunuyordu. Sıra “Dehhak” (Halkına zülmeden bir Acem şahı. Feridun ise, daha sonra tahta geçen ve halkına âdil davranan İran Şahıdır.)saltanatının sona ermesi ve Feridun’un tahta çıkması” bölümüne gelmişti. Vezir şahına sordu ; “Feridun’un hazinesi, malı mülkü, ordusu, adamları yokken, nasıl oldu da tahta erişebildi ?”

Şah manalı bir şekilde baktı ve şöyle dedi ; “Biliyorsun ki bir kısım halk, israrla ona yardım ettiler, Çevresine toplanıp kendisine destek oldular.”Vezir her şeyi göze alarak taşı gediğine koydu: “Saltanata sahip olmanın halkın desteğiyle olduğunu kabul ediyorsunuz da, neden halkınızı dağıtıp komşu ülkelerde perişan ediyorsunuz ? Yoksa tahttan vazgeçmeyi mi düşünüyorsunuz? Akıllı bir sultanın, ordusunu ve halkını bütün cânıyla sevmesi ve her zaman onların arkasında olması lazımdır. Çünkü sultan, askeri ve halkının gücü sayesinde kudretini yürütür.
” Hükümdar dersini almış görünüyordu ; “Peki vezir, dağılan asker ve halkımın yeniden toplanması için ne yapmam gerekiyor ?” Vezir hemen cevap verdi ,  “Sultan cömert, eli açık, kerem sahibi olmalıdır ki, halkı onun çevresinde toplanabilsin. Merhametli olmalıdır ki, her kes onun sayesinde ülkesinde rahat ve huzur içinde yaşayabilsin. Sizin yönetiminizde bunların ikisi de yok ! Nasıl ki kurdun elinden çobanlık gelmezse, zalim adam da hükümdarlık yapamaz. Saltanatının temelini, zülüm üzerine atan padişah, kendi tahtının temelini yıkmış olur.”

Birden, şahin kaşları çatıldı, yüzü sarardı, gözleri büyüdü. Vezirin sözleri canını sıkmıştı. Adamlarına büyük bir öfke içinde bağırdı; “Susturun şu haini!”
Adamları veziri kıskıvrak bağlayıp zindanın yolunu tuttular. Aradan çok zaman geçmedi, Sultanın amca çocukları saltanat dâvâ edip isyan ettiler. Ordu hazırlayıp tahtı istediler. Şahın zulmünden usanıp komşu ülkelere dağılan halk, koşarak yeni orduya katılmaya başladı. Şahın gücü azalırken, düşmanları güç kazanıyordu, Sonunda sultan yenilerek tacı da tahtı da kaybetti.
Bir hükümdar kendi halkına eziyet ederse, dar gününde dostu bile onun en amansız düşmanı kesilir. Sen halkınla güzel geçin ki, düşmanın saldırısından korkmayasın, Çünkü adaletli bir sultan için halkının hepsi askerdir. Kim dar gününde yardımına koşacak birilerini görmeyi istiyorsa, bol gününde cömert ve adaletli olmalıdır. . .

26 Nisan 2013 Cuma

IŞIK ile KARA'lık

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar                                  
IŞIK ile KARA ‘lık  

Yakın bir zaman şeridinde ABD,Hollanda,Fransa,İngiltere ve Almanya’nın  bazı  şehirlerinde cereyan eden, Gençliğin İSYAN ’ları, sabotaj ve toplu katliam ve Terör olayları, İnançsız batı insanlığının  doğruyu bulmada yaptığı yanlışların sonucudur.
Evrim geçiren kiliseler ve insanları tatmin etmeyen Hıristiyan anlatımları, Papazların ahlaksızlıkları, batı’da,  had safhaya varmıştır. Bu doğrultuda, Maddeci, Materyalist ve Ateist görüşlerin hâkim olduğu batı toplumu, sınıflar arasındaki farklılıkların yaşandığı, İsraf ve sınırsız lüks’ün tahrik edildiği, Genelde Siyonizm’in telkin ve ifsatları doğrultusunda, Dün ak dediklerine, bugün kara diyerek, kendilerini dahi inkâr ettiklerini görmekteyiz.                                        
Avrupa devletlerinin tarih şeridindeki,  Yahudileri, ülkelerinden sürgün etmeleri, 1940 yı yıllarda, Almanların Yahudi avlarına çıkmaları, unutulmuş gibi, bugün hepsinin, Yahudi’nin askeri gibi hareket etmeleri. Kendi içlerindeki huzursuzluğu ve kimliksizliği artırmış daha da artıracaktır.
Anglo Sakson öğretileri ile, Soyu, Sopu belirsiz insanların, kendilerine uydurma soy edinme, boşluğunu bu şekilde doldurmaları. İlgi alakası olmadığı halde, Siyonizm’e hizmet eden, değişik milletlerden bir kısımın,  insanlık düşmanı  Siyonizm'in kölesi yapmıştır.  
İskoçya’da bir metre kare yer alarak, LORT ve LEYDİ unvanı satın alanların bu ünvanların ayağa düşmüş şeyler olduğunu idrakten yoksun olmalarının hayret vericiliğidir.
Türkiye de de,  MASON'luk ve buna bağlı birçok değişik isimlerle, yapılanmış bulunan dışa bağımlı cemiyetlerin, 1923-1938 yıllarında,  Atatürk’ün yasaklamasına rağmen ölümü ile, ABD piyonu, İsmet İnönü’nün açtırdığı bu faaliyetlerin, günümüzde var gücü ile çalışmaları,Avrupa ve diger ülkelerde, Bilhassa, Sinema sanayi, TV. Basın ve Yayın, Moda sektörlerindeki faaliyetlerinin, İnsanları iyilige değil, Kötülüğü teşvik ediciligidir, Ülkelerin Milli menfaatleri açısından, mercek altına alınıp incelenmesi gereken girişimler olarak, ortada durmaktadır.
Basın ve Yayındaki etkinlikleri  ile, musallat oldukları İnanç ve  ahlaki değerleri hedef alarak çalışan bu şer odaklarının, ferdi ve aile bazında yaptıkları tahribatın, batıyı İÇKİ ve ZİNA ile içine düşürdüğü tuzak ile, İslâm ülkelerinde de aynı oyunu oynamaktadır. Günümüz görüntülerinde bilhassa kadınlara açıl-saçıl-kendini göster-teşhir et- güzelliğini ortaya dök, İfsat’ının , her biçimi ile yaşadığımız günümüzde. Bu telkini, Modernlik-çağdaşlık-medenilik-Batılaşma ve Laik’lik ,ünlenme adına yapılması, arka planındaki kadının bedeninden istifade ve FUHUŞ sektörünün  göründüğüdür.  Şeytanın çırağı Süfyan'ın  Yalanla ve KANDIRMA ile yaptığı kötülüğün, inançlara karşı bir eylem oldugudur. 
Beşere sunulan yol ikidir, Birisi RAHMANİ, İkincisi ise, ŞEYTANİ’ dir. İkinci tarafın birinci sırasında yer alan, MÜNAFIK’LIK ise, en tehlikeli hal olarak tespit edilmiştir.
Geçmiş tarihlerdeki Roma, Bizans uygarlıklarının çöküşlerinin altında, Zenginlik, Sefahat, İçki ,Zina,Kumar ve buna bağlık eğlenceler görülürken, Sapıklıkların ön plana çıktığı, Ferdi ve aile hayatlarının dejenere olduğu, Allah’ın koyduğu kuralların çiğnendiği görülmüştür.                                                            
İtalya’da, Pompei’inin, Orta Doğuda, Sodom ve Gomara’nın, Ad, Lut , Semut kavimlerinin, Taun, Veba hastalıklarının, savaşların, Günümüzde ise, Çeşitli adlar takılarak kıtaları allak bullak eden, KASIRGA’ların, DEPREM’lerin, SU baskını, TOPRAK kaymaları, TUSUNAMİ’ ve   TAYFUN’ların binler, yüz binler , milyonlar insanı yok etmesine rağmen, ileriki yaşantılar için, isimlendirilecek olayları, Günümüz insanının, GÖREMEMEZ likten gelmesi, DERS alamaması, YORUMLAYAMAMASI, Kasabın bir hayvanı keserken, diğerinin yanı başında, şuursuz bir vaziyette, ot yemesi  haline benzemektedir.

                                                                                                                                 
Oysaki İNSAN, Şuur sahibidir. Akıl ve İlim’le mücehhez kılınmıştır.  Geçmişten ders alabilecek, verilen öğüt ve nasihatlere göre, hayatını tanzim ederek, gelecek te önüne çıkacak Rabbin  sorgulanmasıyla mükellef bir varlıktır.
Batı, inançsızlığı içinde batarken, dogusundaki ülkeleri de, batılı olalım sarhoşluğu ile, bu batış girdabına takılmanan akıl kâri olmadığıdır.
                                                                                                                            
Yüzümüzü doğuya dönüp, Güneş’in aydınlığı gibi, Nurlu ufuklara ulaşmamız şarttır. Medeniyet diye bize yutturulan,Mehmed  Akif’in deyişiyle “Tek dişi kalmış bu canavar” ın, artık, kendi kendini yeme zamana gelip çatmıştır. Osmanlı’ya yapılan İHANETİN ‘in kefaretini, Milyonlarca ÖLÜM ve YERLE BİR OLAN ŞEHİRLERLE yaşamış olan batı, Hala dersini alamamış , Hak yolunu bulamamıştır. YAHUDİ’ nin  ifsatları peşinde giden batı,  Ekonomik topluluk diye bir araya getirdiği ve Put ettiği parasıyla batmaya mahkumdur.
                                                                 
Bütün bunlara Özet bir ifade ile açıklık getiren ve en büyük öğretiyi sunan KUR'AN-I KERİM'in İNFİTAR SURESİ -  1-19 Ayetleri ; RAHMAN ve RAHİYM ALLAH'IN ADIYLA. . . GÖK YARILDIĞI, YILDIZLAR SAÇILDIĞI, DENİZLER KAYNAŞTIĞI ZAMAN./ KABİRLERİN İÇİ DIŞINA GETİRİLDİĞİ ZAMAN./ KİŞİ NEYİ YAPIP, NEYİ TEHİR ETTİĞİNİ BİLİR./ EY İNSAN! ENGİN KEREM SAHİBİ RABBİNE KARŞI SENİ ALDATAN NEDİR ?/ O RAB Kİ , SENİ YARATTI., DÜZENLEDİ VE SANA ÖLÇÜLÜ BİR ŞEKİL VERDİ. DİLEDİĞİ SURETTE SENİ MEYDANA GETİRDİ./ HAYIR! AKSİNE SİZ, CEZA GÜNÜNÜ İNKÂR EDİYORSUNUZ. HÂLBUKİ ÜZERİNİZDE HER YAPTIĞINIZI BİLEN GÖZCÜ  MELEKLER, KIYMETLİ KATİPLER VARDIR./ MUHAKKAK Kİ İYİLER, CENNETTE REFAH VE MUTLULUK İÇİNDEDİRLER./ VE MUHAKKAK Kİ KÖTÜLER CEHENNEMDEDİRLER./ CEZA GÜNÜ ORAYA GİRECEKLER./ HEM ORADA KAYBOLACAK DA DEĞİLLERDİR. /CEZA GÜNÜ NEDİR BİLİR MİSİN ? NEDİR ACABA O CEZA GÜNÜ ? / O GÜN, KİMSENİN KİMSEYE HİÇBİR FAYDA SAĞLAMAYACAĞI BİR GÜNDÜR. O GÜN EMİR SADECE ALLAH'INDIR.


23 Nisan 2013 Salı

YUNAN MİTOLOJİSİ ve HIRISTIYANLIK

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

YUNAN MİTOLOJİSİ ve HIRISTİYANLIK

Antik Yunan'ın Mitoloji haline getirilen SAPIK geçmişi, gecmişte olduğu  gibi günümüzde de Hırıstıyanlık alemini etkilemesinin somut örneklerini görmekteyiz.

Olimpos dağı ve Zeüs tapınağının hala kutsal bir yer olarak yaşatılması, bu noktada hala şenlikler düzenlenmesi, Roma ve Bizans üzerindeki etkileri, Putlaştırılan heykeller ile kendini göstermektedir. Olimpos dağının 12 Yunan uydurması taş ve mermerden şekillendirilen, Zeüs, Posedon,Hades ve Eros gibi 12 isim ve cisimle, Dünyevi ve semavi ve yer altı hayali görev taksimleri yaparak, zaman zaman Tanrıları arasında çatışma ve savaş hikayeleri uydurarak, şekillendirenler, kendilerini kandırdıkları gibi, İnsanlığı ŞEYTAN'ın tuzağına düşürerek aldatmışlardır.

Yunan, Roma ve Bizans tarihlerinde görülen bu inanç'a ait dönemlerdeki, Şeytanın en güçlü malzemesi İÇKİ'nin Hakimiyetiyle ortaya koydukları AHLAKSIZLIKLAR'ın boyutları hayvanların dahi kabul etmiyeceği boyutlara ulaştığıdır.
                                                                                                                                   

O günün, Gaddar Roma orduları, Bizans Kayzerleri, ARENALARDA, İmanlı, İnançlı Hırıstıyanları öldürmeyi bir eğlenti ve şölen halinde kutlarlarken, GLADYATÖRLER' lik mesleğıni icat ederek, Gerçek İMANLI Hırıstıyanları, Kendi putlarına inanmıyor diye, ÖLDÜRMEYE ve EĞLENCE olarak kutlarlarken, Bir taraftan da VAHŞİ HAYVANLARA aynı mazlumları ARENALARDA PARÇALATARAK, ALKIŞ TUTUYOR ve HÜRRA naraları atıyorlardı.
                                                                                                      
Putperest Bizans kralı Kostantin. Geleceğin Hırıstıyan dönemi olacağı görüşünü düşünerek, Hırıstıyanlığı kendi Pagan inancı ile harman ederek, Hz. İsa'nın dini ile ilgisi olmayan Putperestlik ile karıştırılmış bir Hırıstıyanlığı kabul etmiştir. İznik'te papazların kendi kafalarına göre yazdığı 396 cıvarındaki İNCİL'leri, dört'e indirerek, Semavi olmaktan uzak, İnsanı deyimlerin hakim oldugu bir din'i ortaya çıkarmışlardı.
Hz.İsa'ya Rab. Tanrı'nın oğlu. ve İsa üçlemesi ile, Putlaştırırlarken.Melekleri Tanrı'nın kızları olarak temsil edenler. Din'i gerçek gayesinden saptırmışlardır.

M.S. 79 yılında, Yahudi ve Hırıstıyan KIYIMININ en şiddetli yıllarında, Roma İmparatoru, Tilus döneminde, VEZÜV yanardağının patlayarak, POMPEİ ve Herculamin kentlerini tarihten silerken, tahminen 20 bin Romalı'nın bir kısmının yanıp kül olması, bir kısmının taş kesilmesi, gerideki kalıntılarla günümüze dek uzanan ibret levhaları olmuştur.              
                                                                                                                         


Bizans İmparatoru Kostantin M.S. 312 de. Roma M.S.380 yılında Hırıstıyanlığı kabul etmesi, Gerçek Hırıstıyanlıktan öte, siyasi bir din hakimiyetinin görünürlüğü olarak devam etmekte. Tarih boyu bir türlü Pay edilemiyen EKÜMENLİK savaşının ve Papa KRALLIĞI nın  bunun görünür şekli oldugudur. 

1434 yıldır, TEK HARFİ bile DEĞİŞMEMİS olan, ALLAH (C.C.) kELAMI, KUR'AN-I KERİM ;

EL MAİDE SURESİ-AYET 17 ; Hakikat Allah, Meryem oğlu Mesih'in kendisidir diyenler ANDOLSUN'ki KÂFİR olmuştur.

EL MAİDE SURESİ -AYET 72; Meryem oğlu Mesih ( İsa ) hakikat Allah'ın KENDİSİDİR diyenler, Andolsun Kâfir olmuşlardır.

EL MAİDE SURESİ-AYET 73; Allah HAKİKATEN ÜÇÜN (Üç Tanrının)Biridir diyenler andolsun Kâfir olmuştur.

EL NİSA  SURESİ AYET-150; O kimseler ki Allah ve Peygamberini inkâr ederek Kâfir olurlar. Allah ile Peygamberlerinin arasını ayırmak isterler ve Peygamberlerin bir kısmına inanırız, Bir kısmını İnkâr ederiz derler ve Böylece İmanla, Küfür arasında orta bir yol tutmak isterler.

EL NİSA SURESİ AYET-151- İşte bunlar gerçekten KAFİRLERDİR. Bizde Kafirler için RÜSVAY edici bir AZAB hazırlamışızdır.

18 Nisan 2013 Perşembe

ATAİZT HIRISTİYANLIK

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar 
ATAİST  HIRİSTİYANLIK                                                                                   

Semavi dinlerin hiç birinde İnsan cesedinin yakılması diye bir kural yoktur. Böyle bir uygulamayı vasiyet edenler veya yaptıranların MÜSLÜMANLIK-HİRİSTİYANLIK ve MÜSEVİLİKLE ilgilerinin olamayacağıdır.

Hıristiyan aleminin İÇKİ, ZİNA ve bu görüntülerle CESET YAKMA işlemi ile, SAPKINLIĞIN en belirgin örneklerini verdiğidir. İngiltere geçmiş dönem Başbakanlarından Margaret Thatcher’in ölümü,  Londra’da St.Paul katedralinde Hırıstıyan adetlerine göre yapılan ayin ve Thatcher’in torunu Amanda ile Başbakan Cameron’un İncil’den parçalar okumasına rağmen, Cesedinin YAKILMASI ve aile kabristanına küllerinin konulması işleminin, Hırıstiyan ve Ateistlik TEZAT’ı olarak görülmektedir.  
                                                                                       

Kurumsallaşmış olan, Kilise’lerin, Dinin temel akidelerine ters ne kadar iş varsa, onaylayarak, Allah’ın emirlerine aykırı, İnsanların Şeytani ifsatlarında şekillenmiş istekleri doğrultusunda uygulamalarda görülmeleri, dinin alet edilerek sürdürülen bir  görüntüden ibaret olunduğudur.

Batı’nın ve Kilisenin umursamadığı, Kumar kağıtlarındaki PAPAZ, RAHİBE resimli Kumar kağıtlarıyla oynatılan oyunlara, en ufak itiraz da dahi yapmayan HIRISTIYAN din teşkilatlarının, İÇKİ-ZİNA-KUMAR ve CESET YAKMA dörtlemesi ile, Teslis olayını da aşarak, ŞEYTANİYETE TESLİM olduğu gerçeğidir.


Avrupa da antik dönemlerde, Kuzey Baltık  ülkeleri Vikinglerdeki  Putperest inanışlarında, Doğu da Hindistan da, Nepal’de Hinduizmin Putperestlik inanışında görülen, Ceset yakma adetinin, Batıda ATAİST lerce benimsenen bir akım olduğu gerçeğidir. Ateist’lere dini ayin düzenleyen, Bir kilisenin kendi inanç ve söylemlerine, bu ters uygulamalarının, Samimiyet ve Ciddiyetten uzak olduğudur.

Hıristiyan aleminde geçmişin Krallıklarının yanında, Kilise Krallığının geçmişte ENGİZİSYON mahkemeleri YÜZ KARALARI ile nasıl tarihe geçti ise, HAÇLI SEFERLERİ serkeşliği ile, çoluk çocuk demeden  İslam topraklarına yaptıkları seferler ve uğradıkları mağlubiyetler ortadadır,  İrak işgalinin ABD  evvelki Başkanı Buş' tarafından Haçlı Seferi olarak nitelemesinin de, 100 yıldır sömürdükleri  Ortadoğu İslâm ülkelerinin bu handikap içindeki, İnançlarına TERS ilişkilerinin akıl  ve İslâm dışı olduğudur.




17 Nisan 2013 Çarşamba

İÇKİ + ŞEYTAN

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

İÇKİ + ŞEYTAN

Her kötülüğün başı, İnsan ve Cin’lerin dünya üzerindeki imtihanında, aldatıcı, iğfal edici, inkâriyetçi, her türlü kötülük ve alçaklığın önderi olan Şeytan, İÇKİ denen, insan aklını ve iradesini dumura uğratan, Fitneyi kendine malzeme edinmiştir.
Şeytan’ın Cennette iken aldattığı Hz. Âdem ve Havva anamızı hasedinden Cennet’ten çıkartılmasına sebebiyet verirken. Hz. Adem (a.s.) oğulları Habil ve Kabil olayında, Kabil’in kardeşini öldürmesi, Kabil’in yurdunu terk etmesi ve Yemen tarafına  gitme olayında, Şeytan’ın Kabil’e, İçki yapılmasını öğretisi, Her fenalığın başı olan İçki’lerin insanların yoldan çıkma basamaklarının ilklerini teşkil ediyordu.

Hz. Adem ve ondan sonraki Şeriatlarda, Şarap ve benzeri içkiler HARAM iken, Hristiyan aleminde su yerine içki tüketilme alışkanlığının, esasta Hristiyanlıkla alakasının olmadığıdır. İçki içen Yahudiler,Şarap içen Hristiyanlar, Rakı içen Müslümanlar, kendilerini kandırıp Şeytana tabi olurken. . .

                                                                                                       Ata rakısı - Mandela  Şarabı.!                 

İslâm dininde, “Ey İman edenler! İçki (hamr) kumar,dikili taşlar ve fal okları, şeytanın işlerinden bir pisliktir” (Kur-an’ı Kerim, Maide Suresi 5/90) daki beyan ile açıklık kazanırken, Hristiyanlığın içine düştüğü hezeyan kendi kitapları ile açıkça çelişkilidir.  

Şu andaki tahrif edilmiş İncil’in; Matta 27/33-36. Markos 14/24-25. Luka 22/17     
Yuhanna 19/28-30 nolu kayıtlarda ŞARAP MEN EDİLMİŞ olmasına rağmen, Hristiyanlık taki yayğınlığının, Şeytani olma gerçeğidir.

                                                                                                              

Şeytanın maskarası haline dönüşmüş olan topluluklar, kendilerini inançlı gösterip, Kimi, ŞARAP, kimi VOKTA,kimi RAKI, kimi’de VİSKİ diye adlandırdıkları İÇKİ’leri içerek, Şeytanın BİR numaralı İFSAT oyununa düşmüşlerdir.

Rahip Barsia meseli ile, İçki ile, Şeytanın insan’ı ne hallere soktuğu çağlar ötesi İsrailiyat olarak günümüze kadar gelmiş olması, Günümüz insanında aynı sınava tabi olduğudur gerçeğini göstermektedir. 

Kur'an-ı Kerim'in HAŞR Suresi 16 ayetinde; ve Muhittin Arabi'nin Seceret-ül Kevn adlı eserinde,İbn-i Abbas (r.a.) rivayet edilen Hadis-i Şerif te bahsi geçen Rahip Barsia ;
Şeytan; "Bilmez misin Ya Muhammed, Rahip Barsisa, tam yetmiş yıl ihlas ile Allah'a ibadet etti. Bu ibadetlerinin sonunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki. Her dua ettiği hasta duası bereketi ile şifayap oluyordu. -Onun peşine takıldım. Hiç bırakmadım. ŞARAP İÇTİ,ZİNA ETTİ,KATİL OLDU.KÜFRE GİRDİ.

-Bu o kimsedir ki Allah-u Teala aziz kitabında onu şöyle anlatır. . . . Şeytanın hali gibidir ki, o insana kafir ol . . . dedi. Vakta ki, o kafir oldu. bu defa ona şöyle dedi. Ben senden uzağım. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'dan korkarım. (Kur'an-ı Mecid.Haşr Suresi 59/16)

Mandela Şarabı, Ata rakısı ile şenlenenler biraz da gerçekleri bakmalıdır.  



16 Nisan 2013 Salı

PEYGAMBER MİRASI-GÜNÜMÜZ İNSAN' I


TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar                             
PEYGAMBER MİRASI-GÜNÜMÜZ İNSANI   
İmam’ı Gazâli (rah)demiştir ki; Azıcık ilme imana sahip olan kimse, şunu anlamalıdır ki. DÜNYA FANİ-AHİRET ise BAKİ’dir.Bu durumda o kimse, faniden yüz çevirip, Baki olana yönelmesi gerekir.
Peygamber (s.a.v.) ölüm hastalığında, mescide gelir ve ; kendi üzerinde bir hakkı olanların bulunup bulunmadığını sorar. Israrlı soruşları karşısında birisi kalkıp 3 dirhem kadar bir alacak talebinde bulunur, bu hemen kendisine ödenir. Gene bu has­talığında Rasûlullah, hanımı Hz. Âişe'ye; O'nun nezdinde bıraktı­ğı 7 (bâzı hadislerde 6 veya 9) dirhem kadar paraya ne olduğunu sorar. Hanım’ ı bu parayı getirip verir ve Hz. Peygamber onun 5 dirhemini, Ensar'dan beş fakir aileye dağıttırır ve geri kalanı da hanımlarına harcamaları için verir. Bundan kısa süre sonra O büyük insan—peygamber artık Yüce Rabb'ine erişmiştir— vefat ettiğinde 1 milyon kilometre kareden daha fazla bir bölge, O'nun getirdiği dinin kuralları ile yönetilmektedir.

însan’a ve onun hürriyetine önem veren ve insan’ı sadece onu Yaratanın karşısında eğdiren Hz. Muhammed,(s.a.v.) saltanat sürmedi ve çok sayıda köleleri, hizmetleri olan bir melik  de olmadı. Vefat etti­ğinde geride hiçbir kölesi, Sarayları, Bağı, Bahçesi, Sürüleri, evinde koltukları, kanepeleri, Yemek masaları, Porselen,altın,gümüş mutfak takımları yoktu. O’nun yolunun yolcusu, Sultan İbrahim Ethem’in sarayının tavanında ses yapan zata, “Sarayımın damında ne arıyorsun’a, -Devemi arıyorum cevabına, Be akılsız damda devemi olur, sözüne. Ey Ethem sen’de kuş tüyü yastıklar, Öbek öbek olmuş yataklar, Atlas yorganlar ve bu Saltanat içinde, Nasıl olur da Allah’ı bulabilirsin” demesiyle, Taç ve Tahtını terk ederek, çöllerde RABBİ’ni bulurken. Mahmud-i Hüdai’nin, Kadılığı terk edip, Müftade Hz.ne Derviş olma menkibesinde ulaştıkları menzillerin  destanlaşmaları, çağları aşarak bizlere yol gösteren yansımalar olmaktadır.

14 Nisan 2013 Pazar

KEŞKE


TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar                                                            

KEŞKE

İnsan hayatında, zaman zaman edindiğimiz tecrübeler, önümüze çıkan örneklerde, hemen her insanın birçok konuda, KEŞKE kelimesini kullandığı hakikatidir.

İnsan’ i zaaflarımızın zaman şeridinde bizleri yüzleştirdiği gerçekler karşısında “KEŞKE” veya  “ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI “ ikrarının doğru aklın bir tespiti olduğudur.

Okullarımızda, Matematik, Fizik, Kimya, Resim, Müzik, Cografya vs. diğer ilimler kadar, İnsan’ı tanımlayan İLİMLERİN, derslerin MÜFREDATLARDA yer almaması, Genellemeye baktığımız zaman, Hayatları KEŞKE’ lerle dolu bir İNSANLIĞIN bu günkü mevcudiyetidir.

Dünya menfaatleri ve nimetleri bakımından, maddi refah içinde olup, mutluluğu bulamamış, BUNALIMLI insanların. Maddi refah ve zenginliğin şımarttığı maddeci insan tiplerinin, Dindarından, Dindarsızına hangi TARZDA İFRAT’ a düşmüş oldukları, Ortaya çıkan, çağın Şato’ları, Sarayları, Keşhaneleri ve Malik haneleri ve vasıtaları ile ortadadır.

Ekmek parasına muhtaç insanların olduğu, ülkemiz ve ülkelerdeki insanlara rağmen, Milyonların hesabını yapmayan İnsanların, har vurup harman savurmaları, Elbette ki bir yerde yine, KEŞKE ifadesini kullanacaklarının göstergesidir.

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in HUD Suresi 15.-16.Ayetleri ;
KİM BU DÜNYA HAYATINI ve ONUN ÇEKİCİLİĞİNİ İSTERSE, ONLARA DÜNYADA YAPTIKLARININ KARŞILIĞINI TAM OLARAK VERİRİZ. ONLAR ORADA HİÇ BİR ZARARA UĞRAMAZLAR.

İŞTE BUNLAR AHİRETTE KENDİLERİ İÇİN, ATEŞTEN BAŞKA HİÇ BİR ŞEYLERİ OLMAYAN KİMSELERDİR. YAPTIKLARI ŞEYLER ORADA BOŞA GİTMİŞTİR. ZATEN İŞLEDİKLERİ ŞEYLER DE BATILDIR.


 Beyan’ı İLAHİSİ’nin muhataplarının da KEŞKE demeye mecbur olacakları ve  “Ya Rab, bizi hayata geri döndür, bütün ömrümüzü sana ibadet ve emirlerini yaşamakla ihya edelim” yalvarışında olacakları bildirilmektedir. Ama ne çare ki, geri dönüşün İMKANSIZLIĞIDIR. 

وَلَوْ تَرَى إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُؤُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ
Ve lev terâ izil mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn(mûkinûne).
Ve keşke mücrimleri, Rab'lerinin huzurunda başlarını eğerek: "Rabbimiz, biz gördük ve işittik. (Bundan sonra) bizi (dünyaya) geri döndür, salih amel yapalım. Muhakkak ki biz, mukinun (yakîn hasıl edenler) olduk." (derken) görseydin. (Secde Suresi 12 Ayet.)

FÂTIR 37. Onlar orada: Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım! diye feryad ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi tadın (azabı)! Zalimlerin yardımcısı yoktur.
FÂTIR 35/37. Orada; "Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim" diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: "Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mi? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz."



12 Nisan 2013 Cuma

BALANS AYARI


TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

BALANS AYARI

Otomotif teknolojinde kullanılan bu terim. Vasıta tekerleklerinin DENGELİ olma ayarı olarak bilinmektedir. Tekerleklerdeki dengesizliğin, sürücünün direksiyon hâkimiyetine müdahale etmesi ve kaza yapma ihtimalini ortaya çıkartır.

Bu hal böyle iken ! Acaba biz insanlara da böyle bir BALANS AYARI yapılıyor mu ? Şeytan’ın HİLE ve ENTRİKA ile, insan’ı,  Hak ve Hakikat yolundan saptırma işlerininin yanı sıra, bu işe yardımcı olan bazı İnsi ve Cinni varlıkların da kendi etki ve yetki sahalarında bu işlere müdahil olduklarıdır.

Bir konu ki dikkatimi çekmiştir. İnsan’ında yaratılış itibariyle, istisnalar hariç genelde, SİMETRİK ve DENGELİ yaratılışta olmasına rağmen, Giyim ve kuşamındaki etkilerin de bazıların ca dikkate alınmış olduğudur.

İslâm’i Kurallara uymayarak, Şekilden şekle girmiş bulunan kadınların, asılda kendilerine yakışmayan nice garip hallerle MÜKELLEFİYET altına girdikleri, sokaklardaki görüntülerle aşikardır.

Erkek’lerde ise, Batı taklitçiliğinin bu günkü görüntüleri, hepimizin önündeki gerçekler iken, Giydiğimiz PANTOLON’LAR üzerinde yapılan BALANS AYARIN’dan haberiniz var mı ?

Erkek giyiminde, APIŞ ARASI PAYININ SOL TARAFTA olması, sizce bir tesadüf müdür? İnsan vucut dengesinde dar giysilerde ortaya çıkan bu işlem, Arabalardaki balans meselesi gibi, İnsanları da PANTOLON daki, Sola kaydırılmış Pantolon payı ile, İrade dışında SOLA MEYLETTİRME oyunudur. Siz ne kadar çekiştirirseniz çekiştirin, Pantolonunuz sizin irade ve isteğinizle bir nev’i mücadele etmekte ve sizi SOL’ a  itmektedir.

Bu işi incelediğinizde temelinde nelerin çıkacağı ve hangi karanlık mahfillerin bu işleri bu hale getirdiği ne şaşacaksınız. Size bir ışık olacak bu hatırlatmadan sonra, Modacılar, Konfeksiyoncular, Terzilerimizin ne diyecekleri merak konusudur.

Ben sorduğumda, Kalıplarımız böyle diyerek işin içinde sıyrılan, Müslüman terzilerimiz bu konuyu bir daha düşünmeleri gerekmez mi?

Şapka İmalatçıları da aynı konumdadır. Toplumun istekleri ve çeşitlilikleri konusunda TEREKLİ şapkalarda takılıp kalmaları, Sanat ve Ticaret adına kabul edilebilir bir uygulama değildir. Tesettür giyim dalında hizmet verenler, elbette ki tebrike şayan iken, Erkek giyiminde de paraler hizmeti vermeleri bir beklentidir..  

9 Nisan 2013 Salı

HANGİ ZAMAN-AHIR ZAMAN-7- Mazi'den İstikbale Sesleniş

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

HANGİ ZAMAN-AHİR ZAMAN

MAZİ’ den İSTİKBALE SESLENİŞ. . .                                                      



Mazi’den günümüze ve İstikbale seslenen Bediüzzaman Said NURSİ (H.Z.) nin Münazarat kitabındaki aşağıdaki hitabı, elbetteki birçok gerçeği seslendirerek İnsanlara yol gösteriyor. Hakkı ve Hakikatı konuşarak gelecekten haber veriyor. Üçyüz yıl işareti, Nurun ve Nurcuların yüzünde yansıyacak IŞIĞIN aydınlığının ALEMİN içine düştüğü KARANLIKTAN kurtaracak tek yol olduğunu da gösteriyor.

“Neden dünya herkes için terakki dünyası olsun da yalnız bizim için gerileme dünyası olsun, öyle mi? İşte ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum. Gelecekteki insanlarla konuşacağım.

Ey üç yüz yıl sonra gelecek yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sessizce Nur'un sözünü dinleyen ve gaybi ve gizli bakışlarıyla bizi izleyen Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar ve Ahmetler, vesaireler!... Sizlere ihtap ediyorum.

 Başınızı kaldırıp beni doğrulayınız. Ve beni doğrulamak sizlere borç olsun. Şu çağdaşlarım varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek geleceğinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, ben acele edip kışta geldim. Sizler cennet gibi bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları sizin zemininizde çiçek açacaklar. Biz hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz: Mazi kıtasına geçmek için geldiğiniz zaman, mezarımıza uğrayınız. O bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin (Van Kalesini kast ediyor) başına takınız. Kapıcıyı tenbih edeceğiz. Geldiğinizde bizi çağırınız. Mezarımızdan,“henien leküm” (hoş geldiniz) sedaları işiteceksiniz...

Mamafih gelen misafirleri yüzlerinin aydınlığından hemen tanıyacağız.
Şu zamanın memesinden bizimle birlikte süt emmeyen ve gözleri arkaya takılmış, maziye bakan ve hayalleri kendileri gibi hakikatsiz olarak dünyadan ayrılmış olan bu çocuklar, varsınlar şu kitabın (Risale-i Nur'a da işaret var) içinde yer alan gerçekleri hayal sansınlar. Ama biliyor ve inanıyorum ki şu kitapta yer alan hakikatler sizde gerçekleşecektir.
                                                                                       

      
Ey muhataplarım, Ben çok bağırıyorum. Çünkü 13. asrın minaresinin başında durmuş,görünürde medeni ama dine karşı lakayt, fikren mazinin en derin derelerinde kalmış olanları camiye çağırıyorum.

Ey, hayatın ruhu olan İslamiyet’i bırakmış, iki ayaklı yürüyen mezarları andıran bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor. Onların önlerinden çekiliniz ki, İslâm gerçeğini yeryüzünde dalgalandıracak o yeni nesil gelsin.” (Münazarat) Bu risale 1911 yılında Üstad Bediüzzaman tarafından kaleme alınmıştır. Nur'un geleceği zaman dilimine işaret bakımından önem arz etmektedir. 1911+300=2211 tarihi önem arz etmektedir.

HANGİ ZAMAN AHIR ZAMAN -6-

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar
HANGİ ZAMAN-AHIR ZAMAN -6-                                                          

İnsan hayatında, her işin aksi ile bilinmesi kaidesine binaen, İMTİHAN sırrına uygun olarak,  Deccal ve Süfyan’ın İNKARİYET ve ŞEYTANİYET faaliyetlerine cevap teşkil edecek olan, İSPATİYET cephesi de İLAHİ KANUNUN iktizasıdır.

İslâm kaynaklarında “Her asırda bir MÜCEDDİT gelecektir” hakikati ve “Müceddit’in, Yenileyici demek olması. İslâmiyet’in temel hükümler cihetinde yenilenecek bir şeyin olmaması. O her asırda gönderilmiş gibi daima taze ve dinç olması. Her insana, her devirde hitap eden bir din. Herkesin dünya ve ahretini cennet etmesi yönünden önemlidir.

Müceddit dini değil, dinin mevcut hakikatlerini yeniden isbat ve izah tarzıyla, Müslümanı yeniler. Müslüman yaşadığı asırda İslamiyeti nasıl anlamalı, nasıl yaşamalı, bunu anlatır. MUARIZ Şeytan, DECCAL ve SÜFYANİYET ‘in iddialarını ÇÜRÜTECEK ispatları söyler. Her Hicri asırda bir MÜCEDDİT gönderileceği Hadis’le (Peyganberimizin sözleri ile)bildirilme hakikati ile hareket eder (Ebu DAVUT)

İslâm tarihi şeridine baktığımızda ; Günümüze kadar, 13 Müceddit’in tespit edildiği, bunlardan 5 adedinin, etkileme ve halen kaynak eserler olarak bizleri ilgilendirdiğidir.

 -İmam-ı Şafi                                      (Hicri    150- 204)    (Miladi     767-    819)
 -İmam-ı Gazali                                  (Hicri   450- 505 )    (Miladi     1058-1111)
-Mevlana Celaleddin-i Rumi            (Hicri    604- 672)    (Miladi     1207-1273)
-İmam’ı Rabbani                               (Hicri   971-1033)    (Miladi     1563-1624)
-Bediüzzaman Said Nursi                 (Hicri 1293-1379)    (Miladi     1878-1960)

Bunlardan en yakını İmam’ı Rabbani 450 yıl evvelki İslâm alemine, Müceddit olarak yorumlar getirirken. Geçmiş 1400 yıl içinde görülmeyen ve duyulmayan, Allah (C.C.) İNKÂR’ şeklinde DECCALİYET ve onun uzantısı İslâm Deccal’i, SÜFYAN’ın  1900 yıllarında ve peşi sıra ortaya çıkmasına karşın, İslâm adına cevaplayan BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ’nin, KAHRAMANCA Mücadelesini görmekteyiz. RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI adı altında toplanan, KÜFRÜN VE İNKARCILARI SUSTURAN bu eserler. MARX-ENGELS, DARVİN ve bunların USTAD’ı AZAM’I ŞEYTAN’ı susturan, akıl ve kalpleri İMAN CİHETİNDEN tatmin eden, Selamete ulaştıran, Cemaat ruhunu ortaya çıkartan, YAZILIMLARIN BÜTÜN İNSANLIĞIN, ASRIN İHTİYACI OLAN NURLAR OLARAK ortaya çıktığıdır.



Bu zaman; hem iman ve din için,hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u amme ve siyaset-i İslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddit ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci ,üçüncü,dördüncü derecede kalıyor.(Kastamonu Lahikası Sh.189) da.Müceddit’in kendi zamanındaki görevini tarif etmektedir.

Devam edecek.