31 Aralık 2013 Salı

NOELCİLER mi


Dursen Özalemdar
NOELCİLER Mİ  
Müslümanlar geçen ay oruçlar ve AŞURELER’le kutladıkları Hicri 1435 yılı , nin Sefer ayının 29. una eriştiler. Bu gün Hicri Safer ayının 29. Günü. İslâm takviminin esasını teşkil eden böyle bir takvimin varlığına rağmen, 1925 yılında çıkartılan bir kanunla şu anda kullandığımız MİLADİ takvime (Gregoryan) Kilise esasına dayalı takvime geçirilmişiz. Ret ettiğimiz birçok tarihi  İnanç değerlerimiz gibi, bu konudaki kabülümüzün de Türk ve İslâm şablonuna uymadığıdır.
 Sömürücü, Emperyalist  ,  Kapitalist batı  kendi çizdiği portreler ile, kendini tanıtırken,  bu yüzlerden hangisi ni gördüğümüz önemi bizi ilgilendirmektedir.Batılıların ülkemiz üzerindeki entrikaları birbirini kovalarken DOST ve DÜŞMAN’ı ayırt etmede de zorlanıldığıdır.Yılbaşını kutlayacağız diye sokaklara dökülmüş nice insanımızın bir akıntıya kapılıp neticeleri kötü olacak bir gayret içinde olması, kendi öz değerlerini kaybetmiş bir toplum olarak ortaya çıkıyor. Hem Müslüman hem de hırıstıyan tatlitçiliği, ikisinin bir kalıba sığamayacağıdır.
    yıllardır beynimizi yıkayan, NOEL BABA hikayeleri arkasındaki MİSYONER faaliyetlerini göremeyenler, ya KÖR ya SAĞIR veya HAİN’ dirler.
Ticaret yapacağız diye, dükkânlarını Hıristiyanlaştıranlar,  Çam, Çan, külah ve çeşitli şakra banlıkları ortaya dökenlerin, bu tarzda TV. Programları düzenleyerek insanlarımızı teşvik edenlerin, MİLLİLİKTEN nasipleri olamayacağıdır.
Batılı’nın yine kendi resmettiği, Şeytani görüntülü Noel baba resminin,  Sevimli resmedilen maskelenmiş Gerçek Noel babalarının resmi olduğudur.
Bir müftümüzün haklı olarak dile getirdiği, “DOĞRU ADAM OLSA EVE BACADAN GİRMEZ, KAPIDAN GİRERDİ”  tespitinin ne kadar doğru olmasına rağmen, yetkililerin kişi hakkında tahkikat açmalarının da Hıristiyanlık karşısında, kendi topraklarımızda Müslüman bir sesin nasıl kesildiğinin açık örneğidir.
Demre’deki Noel baba ismi verilen papazın, tarih öncesinde bir Korsan olduğunu, gemileri soyduğunu, Tüccarların mallarına el koyduğunu sadece bizim adamlarımızın bilmemezlikten gelmesi’ de yılların beyin yıkama neticeleri olarak görüldüğüdür.


30 Aralık 2013 Pazartesi

ADİL HÜKÜMDAR NUŞİREVAN -2-

TEFEKKÜR -Dursen Özalemdar
ADİL HÜKÜMDAR NUŞİREVAN  -2-
Sultanım! Ben bu kuşların ne dediklerini biliyorum. Eğer müsaadeniz olursa ve beni bağışlarsanız bu kuşların aralarında neler konuştuklarını anladığım kadarıyla size bildireyim.
Nuşirevan hayretle; “Peki anlat bakalım, gazabımdan emin olabilirsin.”
Bunun üzeri,ne vezir; “bu kuşlardan bir tanesi diğerinin kızını oğluna istiyor. Öbürü ise işi biraz naza çekerek, senin oğluna kızımı veririm fakat başlık parası olarak bir harabe isterim diyor. Bu öyle diyince kızı oğluna isteyen gayet memnun bir şekilde başımızda Nuşirevan gibi bir hükümdar varken ben sana bir değil on tane bile harabe veririm. Yeter ki sen kızını oğluma ver, diyor. İşte sultanım kuşların konuştuklarından benim anlayabildiğim bundan ibaret.
Vezirin böyle söylemesi üzerine Nuşirevan hiçbir şey demedi. Ama vezirin ne demek istediğini çok iyi anladı. Memleketin ve halkın şu anda içinde bulunduğu durumu veziri ince bile üslupla nasıl da anlatmıştı. Saraya döndüklerinde bu durumu inceden inceye bütün detaylarıyla düşündü. Gerçekten de veziri doğru söylüyordu. O andan itibaren hal ve ahvalini değiştirdi. Halkını gözeten, onlara destek olan, son derce adil bir hükümdar oldu. Ölünceye dek yıllarca halkını adaletle yönetti. Ve gün geldi her fani gibi, oda ölüm döşeğine yattı. Son derece hastaydı. Etrafında çocukları, sevenleri çaresizlik içinde bekliyorlardı. Hekimler bir türlü onu iyileştirememişlerdi. Nuşirevan onlara dedi ki evlatlarım benim hastalığıma ancak harabede yaşayan baykuş eti iyi gelir. Hemen bana ondan bulun getirin de ondan yiyip şifa bulayım.
Çocukları sevinçle bundan kolay ne var diyerek harabede yaşayan baykuş eti bulmak için  yollara çıktılar. Fakat durum umdukları gibi olmamıştı. Geri döndüklerinde son derece üzüntülüydüler. Babacığım memleketin her tarafını gezdik, dolaştık. Ne kadar aradıksa maalesef ne bir harabe bulabildik, ne de orada yaşayan bir baykuş bulamadık dediler. Tabi Nuşirevan bunu duyunca çok sevindi. İlk önce harabeden geçilmeyen memleketinde demek ki şimdi her yer müreffeh bir hale gelmiş, hiç harabe kalmamış.
Nuşirevan öldüğünde vasiyeti üzerine,  tabutu tüm memleketi dolaştırılarak kimin hakkı varsa alsın diye tellal bağırtılmış olmasına rağmen, bir kimse çıkıp ta benim ondan şöyle bir alacağım vardı dememiştir. Bir memleketin idarecisi müşrik bile olsa, şayet adil ise o memleket ayakta kalır. Fakat idareci müslüman da olsa şayet adil değilse, halkına zulmediyorsa o memleket ayakta kalamaz.
*** İran’da 531 ile 579 yılları arasında hükümdarlık etmiş, adaletiyle ün salmış sasani şahı. “nuşirevan-ı adil” diye de bilinir.
İslam dini ortaya çıkmadan önce iran’da yaşamış mecusi
Nuşirevan’ın adaletiyle ilgili en ünlü menkıbe aynı zamanda hükümdar. adaletiyle nam salmıştır. hatta hz. Muhammed (S.A.V.) in “keşke nuşirevan da benim ümmetimden olsaydı” dediği rivayet edilir. İslamiyetten önce Ömer ve Amr İbn-i as, iran’ın başkentine develerini satmaya giderler. Gece bir handa konaklamaya karar verirler. hancı: “paranızı ve devenizi ücret karşılığı bana emanet edin yoksa çalınabilir” der. Onlarsa düşük bütçeli tacirler oldukları için buna yanaşmazlar. Develerini hana bağlarlar altın keselerini de yastıklarının altına koyarlar. Sabah uyandıklarında develer de altınlar da yoktur. Hancıya sorarlar hancı,  “ben sizi uyarmıştım” der. o mahallenin güvenlik sorumlusuna giderler. o da: “hancıya emanet etseydiniz. Beni ilgilendirmez” der. Bunun üzerine adaletiyle nam salmış nuşirevan’ın huzuruna çıkmaya karar verirler.
Nuşirevan’a olayı anlatırlar. nuşirevan: “peki develeriniz sokaktayken, altın keseleriniz güvende değilken niye uyuyordunuz?” diye sorar. Hz. Ömer: “biz sizi uyumuyor biliyorduk, onun için rahat rahat uyuyorduk.” der. Amr* kellelerinin gittiğini düşünürken hükümdar bu cevabı çok beğenir: “ey çölün arabı! Doğru söylüyorsun. Halkımın huzuru için benim her zaman uyanık olmam gerekir” der. Olayı araştırmak için 1 hafta müddet ister ve o hafta boyunca konuğu olmalarını ister. Onlar da razı olur.
Bir hafta sonra nuşirevan’ın huzuruna çağırılırlar. Develeri bulunmuştur. Keseleri de oradadır. İçindeki altınlar da tamdır. Nuşirevan’a teşekkür eder çok adil olduğunu söylerler. Nuşirevan: “işinizi haledip 2 gün sonra şehirden çıkarken biriniz doğu biriniz güney kapısından çıksın. o zaman daha adil olduğumu göreceksiniz.” der. Amr ibn-i as iki gün sonra doğu kapısından çıkarken o kapıda birinin asılı olduğunu görür. Şık giyimli bu adam kaldıkları yerin güvenliğinden sorumlu kişidir. Hırsızlıkta payı olduğu için asılmıştır. Hz.Ömer ise kendi çıktığı kapıda Nuşirevan’ın oğlunun asılı olduğunu görür. Hırsızlarla işbirliğini yaptığını öğrenince Nuşirevan kendi oğlunu da astırmıştır.
Nuşirevan-i adil  bir av sırasında  kebab ettikleri eti yerken hizmetkarları tuz olmadığını fark ederler. Uşaklardan birini bir parça tuz almak için köye gönderilirken, Nuşirevan tuz almaya gidecek uşağı çağırarak,  “tuzu para ile al, ta ki o köyden tuz almak hükümetçe bir adet olup köy harap olmasın” diye tenbih eder.
Nuşirevan’ın yanında bulunanlar, “bir parça tuzdan ne fenalık çıkar” demişler.
Nuşirevan demiş ki: “zulmün esası cihanda evvela az imiş. sonra her gelen bir parça artırmakla bugünkü dereceyi bulmuştur.”
Eğer ahalinin bahçesinden padişah bir elma yerse, uşaklar ağacı kökünden çıkarırlar. Birisinden yarım yumurta alma suretiyle padişah zulmü reva görecek olursa, padişahın askerleri bin tavuğu şişe geçirirler.

29 Aralık 2013 Pazar

ADİL HÜKÜMDAR NUŞİREVAN -1-

TEFEKKÜR - Dursen Özalemdar
ADİL HÜKÜMDAR –Nuşirevan  -1-

Nüşirevan İran’daki Sasani Devleti hükümdarlarından. Sasani Hanedanının yirmincisidir. Asıl ismi Hüsrev’dir “Nuşirevan” lakabıyla Ünlü olmuştur. Adının Arapça karşılığı olan “Kisra” ünvanı daha sonraki Sasani hükümdarları için kullanılmıştır. Kubad’ın en küçük oğludur. Peygamber efendimiz; “Ben, adil sultan zamanında dünyaya geldim.” buyurarak onun adaletini övmüştür. On dokuzuncu Sasani hükümdarı olan Kubad  
On dokuzuncu Sasani hükümdarı olan Kubad zevkine düşkün, Mejdek adında birisinin ortaya attığı bugünkü komünizme ait fikirleri kabul etti. Tenbellerin serserilerin ve hele kadına düşkünü olan aşağı kimselerin işine gelen; “Ateşe tapılacaktır. Her şey herkesin malıdır. Herkesin malları ve yaşayışları eşittir. Herkes birliktedir. Şahsi tasarruf yoktur. Bütün insanlar eşit ve her şeyde ortaktırlar. Biri diğerinin zevcesini isterse ona vermesi lazımdır. Zenginler malları fakirlere vermeli, onların ihtiyaçlarını gidermelidir.” şeklindeki Mejdek’in fikirleri Kubad zamanında yayıldı. Kubad’ın ölümünden sonra M.531 senesinde tahta, oğlu Hüsrev yani Nuşirevan geçti.
Nuşirevan; Romalılarla, Hunlularla, Hindli lerle ve başka komşularıyla yaptığı birçok savaşlarda galip geldi. Sasani Devletinin sınırlarını Akdeniz’e ve Karadeniz’e ulaştırdı. Maveraünnehir taraflarından da birçok yerleri sınırları içine kattı. Roma İmparatoru Jüstinianos’un ilerlemesinden endişe ederek ona harb ilan etti. Roma İmparatorunu hezimete uğratıp elli sene müddetle, her sene otuz bin altın cizye vermeye mecbur etti. Yemen’i, Dara’yı aldı ve Kapadokya’ya girdi. Babası zamanında ahlaksızlıkları ve bozuk fikirleriyle insanları etkisine alan Mejdek ve seksen bin adamını kılıçtan geçirerek komünizm belasını ortadan kaldırdı.
Kırk sekiz sene adaletle hüküm sürdü. Onun adaleti hadis-i şerifle medhedildi. Nuşirevan, hükümdarlık zamanında askeri reformlar yaptı ve yeni bir vergi toplama sistemi geliştirdi. Mejdekileri ülkeden atmasına rağmen adil ve hoşgörülü kişiliğiyle ün kazandı. Hikmet sahibi, zeki ve iş bilen müşavirleri vardı. İlim ve hikmet sahibi kimseleri her taraftan toplayıp ikram ve ihsanlarda bulunurdu. Kale, köprü gibi birçok binalar ve eserler yaptırdı. 579 senesinde vefat etti. Oğlu Dördüncü Hürmüz onun yerine geçti.
Nuşirevan Adaleti

Nuşirevan 49 sene Sasani devletinin başında bulunmuş, hükümdarlığında hiç kimsenin zulmen ve cebren bir şeyini almamıştır. Adaletiyle ve doğruluğuyla meşhur olmuştur. Nuşirevan Müslüman değildi. Peygamber Efendimiz’in, müslüman olmadan ölmesine üzüldüğü bir kimseydi.
Adaletiyle şöhret bulmuş ve tarihe adil hükümdar olarak geçmiş olan İran Nuşirevan, tahta çıktığı ilk yıllarda halkına karşı son derece zalimane bir tutum içindeymiş. Öylesine gaddar ve insafsızca bir yönetim göstermiş ki, halkı adeta canından bezdirmiş. Üstelik zevk-ü sefasına düşkün olup, korkunç harcamalar ve aşırı israf içinde sürdürdüğü saltanatla halkından tamamen kopmuş, en ufak bir ses çıkaran olursa cezalandırılmış.
Saltanatın ilk yıllarında böyle halkına zulmeden, ve onları adeta inim inim inleten Nuşirevan, maiyeti ile beraber bir gün ava çıkmıştı. Yanında gayet zeki ve halkın durumuna içten içe üzülen veziri de vardı. Bir süre avlandıktan sonra bir ara veziri ile beraber diğer adamlarını yanından ayrılarak bir suyun başına vardı. Atından indi. Orada bir müddet istirahata çekildi. Onlar orada istirahat ederlerken iki tane baykuş gelip yakınlarına bir yere konarak ötmeye başladılar. Öylesine ötüyorlardı ki ister istemez Nuşirevan’ın dikkatini çekti. Baykuşların bu nameleri hoşuna gidince vezirine seslendi.
Ey vezirim! Şu kuşların dilinden anlıyor olsaydık ta konuştuklarını bilseydik. Kim bilir neler konuşuyorlardır. Zeki vezire halkı içinde bulunduğu durumu anlatabilmek için bir fırsat doğmuştu. Nuşirevan’a dedi ki:
-Sultanım! Ben bu kuşların ne dediklerini biliyorum. Eğer müsaadeniz olursa ve beni bağışlarsanız bu kuşların aralarında neler konuştuklarını anladığım kadarıyla size bildireyim. (Devamı var)

24 Aralık 2013 Salı

SAMSUN'daki PATİNAJ

TEFEKKÜR                   Dursen  Özalemdar
SAMSUN’daki PATİNAJ
Hafıza’i beşer idlal ile mahkumdur (unutmakla) sözünün siyasetteki yerini daima koruduğudur. Samsun için hayati önem arz eden, HIZLI TREN projesinin bay pas edilmiş olması gerçeğinde, vekillerimizin milletimize ne anlattığı merakıdır. Komşu ve başka illerdeki konuşmalardaki görüntülerlere rağmen, Şehrimizde AVM+Otel +Toki +Özel hastaneler ve Belediyelerin çalışmaları dışında ne yapıldığı merak konusudur. Bu da siyasi iktidarın ve bunun şehrimiz temsilcileri vekillerin ne derece başarılı veya başarısız olduğu göstergesidir.
HATIRLANMASI GEREKEN KONU ;
20. Mart.2012 tarihi itibariyle Samsun Basınına servis edilen  “SAMSUN’ a HIZLI TRENİN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ “  manşeti altında Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir TCDD.  Genel Müdürü Süleyman Karaman’ı makamında ziyaret etti. Başlığı altındaki haberin pek iç açıcı olmadığıydı.
Batı âleminin, Avrupanın ve bilhassa Fransa’ ,İspanya’Almanya’İtalya’nın 50 sene evvel hal ettiği HIZLI TREN hizmetinin, AK Parti ile gündeme gelmesi, Ankara İstanbul-Ankara Konya –Ankara-Eskişehir hatlarının hizmete sokulması, elbette ki tebrike şayandır.
ANCAK; Evvelce vaatler içinde olan SAMSU-ANKARA HIZLI TREN projesi sadece Samsun’a has bir hizmet olmayıp, Doğu-Batı ve Orta Karadeniz illerinin tamamını kapsayan 1000 Km.lik bir alan içindeki Şehir-Kaza ve diğer yerleşimdeki insanlarımıza hizmet verecektir. Buna ilaveten, Hudut kapısı serbest olan beş milyon nüfuslu Gürcistan ve bura üzerinden geçiş yapan üç milyon nüfuslu Ermenistan vatandaşlarına da hizmet verecektir.
Bu hesaba göre, yaklaşık 20 milyon insanımıza hizmet verecek olan, SAMSUN-ANKARA HIZLI TREN hattının, yatırım yönünden RANTABL’ lığının bir cazibe merkezi oluşturacagıdır.
17.Kasım 2010- 14.Ağustos.2011 tarihinde , o zamanki Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in açıklamaları içindeki hızlı tren konusunun, bu tarihlerde başlanılacağı yolundaki beyanlarına rağmen, basına yansıyan 20.Mart,2012 günlü açıklamanın, SAMSUN’ un bu konuda BAY PAS edildiği görülmektedir.
Bürokraside ve siyasette bir kural vardır. Müjdeli haberi üst kademedekiler, sıkıntılı haberi de daha alt kademedekiler verir. Bu konudaki görüşmelerin TCDD. Genel Müdürü seviyesine indirierek,   MÜJDESİZ HABERİ’de , o tarihteki,  İl Başkanı Osman Çetin kaya’nın , “Hükümetimizin kendisine hedef olarak koyduğu hızlı tren projelerinden, Samsun-Ankara etabının Cumhuriyetimizin 100 yılı olan 2023 den önce mutlaka başlanması için her türlü girişimimiz devam edecektir “ açıklaması ile, atladığımızın açıkca ifade edildiğiydi.
Bölgesel bir konuyu içine alan bu projenin 2023 gibi uzun bir vadeye ötelenmesi, Tekraren hatırlanılması ve gündemden düşürülmemesi gereken bir konu olduğudur.



23 Aralık 2013 Pazartesi

İMAM'I GAZALİ'DEN NEFİS MUHASEBESİ

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

İMAM’I GAZALİ’DEN NEFİS MUHASEBESİ


 İmam-ı Gazali hazretleri, her Müslüman’ın nefsini hesaba çekmesini tavsiye ediyor. Kimya-yı Saadet kitabında buyuruyor ki: Her akşam nefsini hesaba çek. Ona de ki: “YAZIKLAR OLSUN SANA!..”

“Ey nefsim! Akıllı olduğunu iddia ediyorsun ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun. Hâlbuki senden daha ahmak kim var ki, ömrünü boş şeylerle, gülüp eğlenmekle geçiriyorsun. Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir. Ecelinin, bugün gelmeyeceği ne malum? Bugün gelmezse, bir gün elbette gelecek. Başına gelecek şeyi, geldi bil! Çünkü ölüm kimseye vakit tayin etmemiş ve gece veya gündüz, çabuk veya geç, yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese ansızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir. İşte ona hazırlanmadın ise, bundan daha büyük ahmaklık olur mu?

 O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Ey nefsim! Anladım ki, dünyanın nimetlerine ve lezzetlerine alışmışsın ve kendini onlara kaptırmışsın! Cennete ve Cehenneme inanmıyorsan, bari ölümü inkâr etme! Bu nimet ve lezzetlerin hepsini senden alacaklar ve bunların ayrılık ateşi ile yanacaksın!
Bunları istediğin kadar sev, istediğin kadar sıkı sarıl ki, ayrılık ateşi, sevgin kadar çok olur.

 O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Dünyaya niye sarılıyorsun? Bütün dünya senin olsa ve dünyadaki insanların hepsi sana secde etse, az zaman sonra sen de, onlar da toprak olacaksınız! İsimleriniz unutulacak, hatırlardan silinecek. Geçmiş padişahları hatırlayan var mı? Hâlbuki sana dünyadan az bir şey vermişler. O da bozulmakta, değişmektedir. Bunlar için, sonsuz Cennet nimetlerini feda ediyorsun. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

“HER GÜN BİR GÜNAH İŞLESEM!”

Bir zât, nefsini muhasebeye çekmek üzere, ömrünü hesapladı. Altmış sene yaşamıştı. Sonra gün olarak hesapladı. Yirmi bir bin gün buldu. Bunun üzerine; “Eyvah! Her gün bir günah işlemiş isem, bu kadar günahla Allahü teâlânın huzûruna nasıl varabilirim” deyip bayıldı.

 Bir müddet sonra kendisine geldiğinde, önceki sözünü söyleyip, tekrar kendisinden geçti. Sonra hareket ettirdiklerinde vefat ettiğini gördüler.” 

Bu zât, her günkü bir günahı için böyle yaparsa, günde birçok günah işleyen kimselerin ne yapması lâzım gelir?!.

HATIRLATMA . (22.ARALIK.1979)
1979 Paris saldırısı, Ermeni silahlı örgütü ASALA tarafından 22 Aralık 1979'da Türkiye'nin Paris Turizm Müşaviri
Yılmaz Çolpan 22 Aralık sabahı yerel saatte 11:00'de Champ Elysees'de {Şanzelize Caddesi} bulunan 'Fouquet' lokantasının önünde saldırıya uğramıştır. Lokanta'dan çıktığı sanılan Çolpan o anda kendisine yaklaşan araçtan otomatik silahlarla açılan ateş sonucu hayatını kaybetmiştir.
Saldırının ardından AFP'yi telefonla arayan kimliği belirsiz bir kişi eylemi Ermeni İntikamcı Komandolarının üstlendiğini söylemiştir.

22 Aralık 2013 Pazar

GÜNÜMÜZ SORUNLARI (1)

TEFEKKÜR               Dursen  Özalemdar
GÜNÜMÜZÜN SORUNLARI  (1)
“Bediüzzaman, Said-i  Nursi  Risale-i Nurların pek çok yerinde  ANARŞİDEN bahsetmiş, daha sonraki yıllarda bu hususta bir kitap da çıkarmış. Bunun aslı esası nedir “ ? Sorusunu cevaplayan Hekim oğlu İsmail,
“İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder”sırrınca Mümin İslâmi yeti öğrenip, yaşı yarak mükemmel insan olma yolunda ilerler. . .
Öte yandan Müslümanların bulunduğu beldede her şey İslâm’a uygun olur ki, buna da “ŞEAİR-İ İSLÂMİYE” denir.
İç ve dış dünyamız İslâm’a uygun olunca, orada insanca yaşanır.
Fakat bir yandan iman yıkılırsa, öte yanda şerair-i İslâmi’ye yok edilirse, İslam terbiyesi de yok olur, hürmet ve merhamet kalkar, kuvvetliler zalim, zayıflar mazlum olup, korkunç bir anarşi başlar.
İslâm’dan uzaklaşanlar, zevke, sefaya dalar. Bunun için para lazımdır. Böyle kimseler başkasının gözyaşında kendi zevkini arar.

Para, ilah durumuna gelir. İnsanlar helal haram dinlemeden eğlenir, zevkine bakar, bu da onların İBADETLERİDİR. Bu ilahın kurbanları, İNSANLARDIR.

Başıboş bırakılan haramlar, helale hayat hakkı tanımazken, bir kısım insanlar öyle canavarlaşır ki, hiçbir canavarın yapamadığını insanlara yapar.

İki iyi bir araya gelemezken, kötüler kendi aralarında örgütlenir, bunlar da tek kalanı yutmaya başlar.
Bazılarını fakirlik, bazılarını cehalet yoldan çıkarır. Zaten harama giden yollar sonuna kadar açılmış, helale giden yollar da kapatılmış, hem de özgürlük adına.

(Yollar boşaldı artık, yolculuk buldu vaha/Yolcular gitmese de yollar gider Allah’a. )

Haram yolları keserken, soyulan ve satılan kadınlar, işi büsbütün çığırından çıkarır, kendilerine musallat olanları ibadetten geri çeker.

Lokanta vitrinleri bile insanı, insana düşman etmeye yeter. Fakir dönerlere, köftelere, çeşit çeşit yemeklere bakıp, zenginlerin hep böyle yediğini, kendisinin de aç gezdiğini düşünüp, düşmanlık hisleri kabarır, Fare öldürür gibi insan öldürmeye kalkışır.
 Faiz, zengini zengin ederken, fakiri de ekmeğe muhtaç eder. Zekât ta ‘tarihe karışınca zengin- fakir düşmanlığı kaçınılmaz olur.
İslâm’ dan ayrılan insanlarda ırkçılık hastalığı başlar.Irklar da biri birini yutmak isteyince kavimler arası anarşi baş gösterir. Böylece fertler arasındaki anarşi, kavimler arasına, oradan da milletler arasına ulaşır.




GÜNÜMÜZ SORUNLARI (2)

TEFEKKÜR                Dursen  Özalemdar
GÜNÜMÜZ SORUNLARI (2)

Bediüzzaman Said Nursi’nin Risalelerinin birçok yerinde ANARŞİDEN bahsetmesi, bunların sebep ve çareleri üzerine İslâm’i esaslara dayalı çıkış yolları göstermesi, aklı,kalbi tatmin eden ölçülerle konuyu dile getirmesi,  elbetteki bir rastlantı değildir. Günümüzdeki insan tiplerindeki görülen yanlışlıkların tümünün bilgisizlikten kaynaklandığıdır. Şer güçlerin Bu eserler üzerindeki jakoben baskıları na rağmen, bu gün dünyanın her tarafında istifade edilen bu eserlerin NUR olarak parladığıdır. Deccaliyet ve Süfyaniyetin önüne bir sur gibi geçen bu eserlere her kesim insanın ihtiyacı olduğudur.

HEKİMOĞLU’dan DEVAMLA . . .
Süper güçlerin PAZAR kaybetmemesi için, bazı ülkelerin gelişmesine mani olmaları, anarşinin bir başka çeşididir.
Petrol ve su gibi enerji kaynaklarının paylaşılamaması. . . Verimli topraklara göz dikilmesi…  Maden yataklarının ele geçirilmek istenmesi, milletler araşı anarşiye yol açmaktadır. Bu gün Çin’in, Hindistan’ın Batı ya akın ettiğini düşünün ve anarşinin varacağı zirveyi hesaplayınız.
Dünya ticaret İmparatorluğunu kuran Yahudiler, bu imkânlarıyla SİYONİZM ve MASONLUK gibi teşkilatlar kurup, insanları fesada vermektedir.
İslâm’a sokulan İsrail’i yat ve hurafeler, gençleri İslâmiyet ten uzaklaştırmakta, bunlar başka dine giremeyeceklerine göre, ANARŞİST olmaktadır.

Bir kısım kimseler cin gibi olunca, şeytan kesilince, bunlara tabi olanların gideceği uçurum bellidir. Şeytanlaşan insanlar, insanlara ZEVK ve MENFAAT noktasından yakalayıp, onları cin yahut Şeytan çarpmışa döndürürler. İslâm’ dan uzaklaşmanın cezası  ANARŞİDİR. Anarşiden kurtulmanın çaresi de İslâm’a yaklaşmadır.
Eğer İnsanlar, İslam’a yaklaşmakta geç kalırsa, savaş gibi AİDS gibi büyük felaketler gelebilir. İnsanlar kitleler halinde ölür, pek çok kimse sunu anlar ki;
 HARAMLARDA HAYIR YOKTUR. Böylece bazılarının aklı başına gelip, insanlar biraz nefes alabilir.
 1947 yılında, Denizli mahkemesinde Bediüzzaman şöyle demişti ;
Mahkeme-i Kübrada, milyarlar ehl-i iman olan davacılar tarafından Kur’an hakikatlarına hizmet eden Nur talebelerini, mahkum ve perişan etmek isteyenlerden ve sizlerden sorulsa ki ; Serbestiyet kanunuyla dinsizlerin, komünistlerin neşriyatlarına ve anarşistliği yetiştiren  cemiyetlerine müsamahakâra ne bakıp ilişmediğiniz halde, vatanın ve milleti anarşistlikten ve dinsizlik ve ahlaksızlıktan ve vatandaşlarını ölümün idam-ı ebedisinden kurtarmağa çalışan Risale-i Nur ve talebelerini, hapisler ve tazyiklerle perişan etmek istediniz “. Diye sizlerden sorulsa ne cevap vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz. Onlara demiştim. O zaman o insaflı, adaletli zatlar bizi beraat ettirdiler. Adliyenin adaletini gösterdiler. (Şualar- 340 )

Diyerek, 55 yıl evvel, ortaya çıkacak olan yıkıcı cereyanlara set olmaya çalışan Bediüzzaman Said-i  Nursi, Dinsizlik cereyanına karşı mücadelesini vermiştir.
Bu eserleri okuyarak İmanını kurtaran milyonlar ve  dünyanın her ülkesine ulaşan NUR ESERLERİ her gittiği yerde şeytanın oyun ve tuzaklarını yıkmakta.. Nur’un ışığı ile gönülleri aydınlatmaktadır.





21 Aralık 2013 Cumartesi

DİZİLER ve TARİHİ ŞAHSİYETLER

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

DİZİLER ve TARİHİ ŞAHSİYETLER

Tarihimize ve milli kültürümüze KAST etmiş yazarların ortaya çıkarttığı gösterimdeki bazı TV dizilerinin ciddiyetten uzak, Paparazzi mantığı ile şekillendirilmiş olmasının, günümüz insanlarımıza kötü örnekler olarak sunulduğudur. Bu işlerin arka planında olan birçok kimse ve kurumların Bizans entrikaları dinliye dinliye sulandırdıkları kafaları ile, dizilerinde içine etmiş olmalarıdır.

BSu olanları, oldurulanları kendi halinde olan işler olarak görenlerin, ülkemiz üzerinde oynanan oyunlardaki cahiliyetleridir. Ülkemizi yıkma planlarından birindeki önemli bir madde nin de, “Tarihe mal olmuş kahraman ve saygın insanların yıpratılması” faaliyetidir. Örnek olarak bu günlerdeki Mevlana üzerindeki spekilasyonlar, Padişahlarla ilgili iftiralar, hatta Peygamberlere kadar atılan iftiraların görünürlüğüdür ve bu günkü halinde bu tarife uymasıdır.

TV. dizisinde ortaya çıkartılan KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA karakteri, gerçeklerle uyuşmamakta, Büyük hizmetler yerine ayakçılık işleri gören bir şahıs olarak gösterime sunularak, tarihe mal olmuş kahramanlarımız aşağılanmaktadır.

BÜYÜK DEVLET ADAMI KÖPRÜLÜ MEHMED PAŞA
Köprülü Mehmed Paşa, Samsun ilinin Vezirköprü kazasında doğmuştur. İktidarının ilk yıllarında  Devlete ihanet içinde olan birçok kimsenin kanını döktürerek, sukuneti sağlamış, Padişahla anlaşarak yaptığı akit sonrası 75 yaşında sadrazam olmuştur.
Çağımızda da olduğu gibi, İstanbul da ki karışıklarda Yeniçeri kıyafetine soktuğu Hrıstiyanlarla,Müslüman ahaliye zarar veren Rum Patriğini idam ettirmiştir.

İstanbul da ülema sınıfı arasındaki karğaşayı önlemiş ve bu sınıfın huzurla hizmet görür hale gelmesini sağlamıştır.

VENEDİK LİLERİ DENİZE DÖKTÜ

Devlet bünyesinde aşayişi muhafaza edip, huzur ve sukunu ikame ettikten sonra, orduyu toplayarak sefere çıktı. Çanakkale boğazını kapatmış olan Venedik lilerin üzerine yürüdü. Venedikli lerin deniz deniz kuvvetlerini yenilgiye uğratarak boğazı açan Köprülü Bozcaada ve Limni’yi de düşman işgalinden kurtardı. İsyan eden Erdel beyini yola getirdi. Anadoluda ki ayaklanmaları bastırıp vilayetleri gözü dönmüş zorbalardan temizleyip iç düzen ve güvenliği sağladı. Bütçe meselelerini ele alıp, bu konudaki yolsuzluğu görülen kişileri ortadan kaldırdı. Avrupa devletleriyle yeni bir savaşa hazırlandığı sırada, 1661 de Edirne de öldü. Vasiyeti geegi yerine oğlu Fazıl Ahmet Paşa getirildi.

KADINLARIN TESİRİNDEN SAKININ

Köprülü Mehmed Paşa, ölüm döşeğinde iken, etrafında bulunan saray erkanına şöyle nasihat etti.
“Kadınların tesirinden sakının. Sarayın dört duvarı içinde kalmayıp orduyu daimi surette seferber halinde tutun ve nihayet seçilecek vezirin çok zengin bir kimse olmamasına dikkat edin. Halefim olarak yerimi alabilecek tek kimse oğlum Ahmed’dir” Bu sözleri söyledikten bir müddet sonra vefat etti. Kabri, İstanbul Çemberlitaş yakınında yaptırdığı kütüphanenin bahçesindedir. Allah’ın rahmeti üzerine olsun.

18 Aralık 2013 Çarşamba

ADALET - Nuşirevan

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

ADALET ?

Tarih ve geçmişe ait anlatımların nasihat türünden olanlarının insanoğluna bir öğüt ve olçü olduğudur.

Günümüzde en çok ihtiyaç olarak görülen, ADALET’in ve adaletli olabilmenin önemidir. Elinde güç ve iktidar bulunduranların adalet terazisindeki imtihanlarının çok çetin olduğudur. Nefsin doymak bilmeyen istek ve arzularına gem vurulmadıkça, huysuz bir at gibi sahibini daima yanlış yollara ve tehlikeli handikaplara sürükler.
Günümüzde ortaya çıkan iddialar ve olayların yüz kızartıcılığı Adalete rağmen, Adaletin kendilerine uygulanmasını hafife alanların çokluğudur.

İBRET VERİCİ TARİHİ OLAY ;

İslamiyetten önce ömer ve amr’ ibn-i as iran’ın başkentine develerini satmaya giderler. Gece bir handa konaklamaya karar verirler. hancı: “paranızı ve devenizi ücret karşılığı bana emanet edin yoksa çalınabilir” der. Onlarsa düşük bütçeli tacirler oldukları için buna yanaşmazlar. Develerini hana bağlarlar altın keselerini de yastıklarının altına koyarlar. sabah uyandıklarında develer de altınlar da yoktur. Hancıya sorarlar “ben sizi uyarmıştım” der. o mahallenin güvenlik sorumlusuna giderler. o da: “hancıya emanet etseydiniz. beni ilgilendirmez” der. bunun üzerine adaletiyle nam salmış Nuşirevan’ın huzuruna çıkmaya karar verirler.
Nuşirevan’a olayı anlatırlar. Nuşirevan: “peki develeriniz sokaktayken, altın keseleriniz güvende değilken niye uyuyordunuz?” diye sorar. Ömer: “biz sizi uyumuyor biliyorduk, onun için rahat rahat uyuyorduk.” der. Amr* kellelerinin gittiğini düşünürken hükümdar bu cevabı çok beğenir: “ey çölün arabı! doğru söylüyorsun. Halkımın huzuru için benim her zaman uyanık olmam gerekir” der. Olayı araştırmak için bir hafta ister ve o hafta boyunca konuğu olmalarını ister. onlar da razı olur.

Bir hafta sonra Nuşirevan’ın huzuruna çağırılırlar. Develeri bulunmuştur. Keseleri de oradadır. içindeki altınlar da tamdır.

Nuşirevan’a teşekkür eder çok adil olduğunu söylerler. Nuşirevan: “işinizi haledip 2 gün sonra şehirden çıkarken biriniz doğu biriniz güney kapısından çıksın. o zaman daha adil olduğumu göreceksiniz.” der. Amr ibn-i as iki gün sonra doğu kapısından çıkarken o kapıda birinin asılı olduğunu görür. şık giyimli bu adam kaldıkları yerin güvenliğinden sorumlu kişidir. Hırsızlıkta payı olduğu için asılmıştır. ömer ise kendi çıktığı kapıda Nuşirevan’ın oğlunun asılı olduğunu görür. Hırsızlarla işbirliğini yaptığını öğrenince Nuşirevan kendi oğlunu da astırmıştır.

GÜNÜMÜZDE BU MERTLİK VE DOĞRULUĞU YAPABİLECEK BİR BABA VE YETKİLİ VAR MI ?

17 Aralık 2013 Salı

MECBURİ İSTİKAMET

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

MECBURİ İSTİKAMET

Her gün camilerimizden sela seslerini duyuyoruz. Bu bir Müslüman’ın vefat ettiği haberi oluyor. Hep duyuyoruz, kiminin sokağından, kiminin oturduğu apartmanın bir dairesinden kiminin yanı başındaki komşusuna ait salalar oluyor. Cami cemaati ise, hem görüyor, hem de cenaze namazında hazır bulunuyor.

Bunlar hep bizim değil, BAŞKALARININ. Bazıları için, ana, baba, kardeş, bacı, evlat, yeğen bir yakını oluyor. Kimilerinin de arkadaş, tanıdık veya hemşerisi diye isimlendiriliyor. Ama bu vaziyet bu olay hep başkaları için oluyor..

ÖGÜT OLARAK

“Sizden biriniz ölünce, kendisine akşam ve sabah (cennet veya cehennemdeki) yeri arzedilir. Cennet ehlinden ise, (yeri) cennet ehlinin yeridir. Ateş ehlinden ise (yeri) ateş ehlinin yeridir. Kendisine “Allah seni kıyamet günü diriltinceye kadar senin yerin işte budur” denir. (Kutub-i Sitte 15/145)

Sahabeden Ebu Musa (r.a.) dan “Resulüllah (s.a.) e –ölmek üzere olan bir kimsenin, insanları tanıma hali ne zaman sona erer, Diye sordum. Cevaben. “Gaybi haki katları gördüğü zaman” buyurdu. (Kutub-i Sitte 17/108)

Kur’an-ı Kerimin Müminun Suresinin 23/99 ayetinde Allah’ü Teala buyurmaktadır ki,  “Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında “Rabbim,der.Beni geri gönder,taki boşa geçirdiğim dünyada amel-i Salih (iyi işler)yapayım.

Peygamberimiz (s.a.)buyurdular ki ;”Ölüp de pişman olmayan yoktur. Mutlaka herkes nedamet duyar. İyi yolda olan hayrını daha çok artırmadığı için, pişman olur. Nedamet duyar. Kötü yolda olan da nefsini kötülüklerden çekip almadığına pişman olur. Nedamet duyar.(Kutub-i Sitte 15/150)

Bu konuda Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor. Resurullah (s.a.) buyurdular ki.”Bir Müslüman muhtazar olduğu (can çekişme anına girdiği) zaman, rahmet melekleri, beyaz bir ipekle gelirler ve şöyle derler; “Sen razı ve senden de (Rabbın) razı olarak (şu bedenden)çık. Allah’ın rahmet ve reyhanına ve sana gadabı olmayan Rabbine kavuş.” Bunun üzerine ruh, misk kokusunun en güzeli gibi çıkar. Öyle ki melekler onu birbirlerine verirler, ta semanın kapısına kadar onu getirirler ve ; “size arzdan gelen bu koku ne kadar güzel”derler. Sonra onu müminlerin ruhlarına getirirler.(Onlar, onun gelmesi sebebiyle sizden birinin kaybettiği şeyinin kendisine geldiği zamanki sevincinden daha çok sevinirler. Ona ; “Falanca ne yaptı? Falanca ne yaptı? Diye. (dünyadakilerden haber) sorarlar. Melekler; “Bırakın onu, onda hala dünyanın tasası var! Derler. Bu gelen kendisine dünyadan soran ruhlara;”Falan ölmüştü yanınıza gelmedi mi?” der. Onlar; O annesine haviye cehennemine götürüldü.” Der.
Kafir muntazar oldugu vakit. Azap melekleri mish (denen kıldan kaba bir elbise) ile gelirler
Ve şöyle derler. “Bu cesetten kendin öfkeli Allah’ın da öfkesini kazanmış olarak çık ve Allah’ın azabına koş.” Bunun üzerine cesetten en kötü kokuyla çıkar. Melekler onu arzın kapısına getirirler. Orada “Bu koku ne pis” derler. Sonunda onu inkarcı ruhların yanına getirirler. “ Kutub-i Sitte 15/85.


16 Aralık 2013 Pazartesi

UNUTTURULAN ERMENİ KATLİAMLARI (1980-SİDNEY)

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

UNUTTURULAN ERMENİ KATLİAMLARI !

Ülkemizdeki Ermenilerin Avrupa Birliği birlikteliği ile, işledikleri cinayetlerin söylenmesini ve yazılmasını NEFRET SUÇLARI  diye niteleyerek SÖYLETMEMEK ve YAZDIRTMAMAK için HUKUKİ baskılar içinde görülürken, Hrant Dink’ın Türkler aleyhindeki hakaretine rağmen, onu bayraklaştırarak adına vakıf kurarak internette site açabilme yüzsüzlüğü, Türk ve Müslümanlara yaptıkları katliamlara ve düşmanlıklarını en üst düzeyde sürdürmelerine rağmen, böyle bir görüntünün zül addedilmesidir.
Ermenistan Cumhurbaşkanı nın bir müddet evvel, Öğrencilerle yaptığı sohbette. “YUKARI KARABAĞ’I BİZ HAL ETTİK. SİZ GENÇLER DE AĞRI’ YI HALLEDİN” demesindeki mananın tevil ve tefsire gerek olmayacak kadar açık olmasıdır.
Hrant Dink; in. İse- Gazetesinde “TÜRK’TEN BOŞALACAK ZEHİRLİ KANIN YERİNİ DOLDURACAK TEMİZ KAN ERMENİ’NİN ERMENİSTAN’LA KURACAĞI ASIL DAMARINDA MEVCUTTUR.”
Yazısından dolayı TCK nın 301 maddesine göre,”TÜRK’LÜĞÜ TAHKİR ve TEZYİF ettiği” gerekçesiyle verilen 6 aylık cezadır.
Bu gün ise; Dış İşleri Bakanımızın Ermenistan(a yaptığı dostluk ziyaretindeki yaşanan vahşettir. Bir otelde gerçekleştirilen toplantıdan sonra Bakanımızın otelin arka kapısından çıkartılması, diplomatik bir rezalettir. Rezalet rezillik yapanlara aittir.
Kafkasya’da ve son zamanlardaki Karabağ’daki ermeni katliam ve işgallerine ilaveten, KATLEDİLEN 44 diplomatımız şahadetlerinin hatırlanmasının milli bir görev olduğudur.
1980 Sidney saldırısı, 17 Aralık 1980 tarihinde Türkiye'nin Avustralya Başkonsolosu Şarık Arıyak ile koruma görevlisi Engin Sever'în öldürüldüğü saldırı.
Ermeni ASALA örgütünden aldığı tehditler nedeniyle koruma kuralları gereği işinden evine özel bir otomobil ile giden Şarık Arıyak, yol üzerinde yavaşladığı sırada kimliği belirsiz kişilerce silahlı saldırıya uğramıştır. Otomatik silahlarla yapılan saldırıda aracın ön iki koltuğu ve arka koltuklar mermi yağmuruna tutulmuş yüzüne boynuna ve göğsüne çok sayıda mermi isabet eden Başkonsolos Şarık Arıyak olay yerinde hayatını kaybetmiştir.
Başkonsolosu makam aracıyla takip eden koruma polisi Engin Sever'in kullandığı araçta saldırı sırasında ikinci saldırganın ateşine maruz kalmıştır. Çok sayıda merminin isabet ettiği Engin Sever'de olay anında yaşamını yitirmiştir.
Bizde bitirilemeyen Hrant Dink davasının yakalanıp yıllardır hapiste yatan faillerine rağmen, Bu Ermeni katillere ne olmuştur?



15 Aralık 2013 Pazar

GEL DE BUNLARA İNAN

TEFEKKÜR
Dursen Özalemdar

GEL –‘DE BUNLARA İNAN


Bu ve buna benzer resimleri görünce gel de bunlara
 İnan dememiz geliyor.




İçki içmeyi kendilerine gelenek haline getirenlerin
Elbetteki bu tür resimlerle ortaya çıkacağıdır. Bunu
Gizlemenin de mümkün olamayacağıdır. Jakoben
Uygulamanın ülkemizdeki ortaya çıkartılmak
İstenen görüntüsü de budur. Şeytanın insanları
İfsat etmek için ortaya koyduğu en büyük FİTNE
Ve bu fitneye uyan insanlar… İçki içmeyi, ŞARHOŞ
Olmayı kendilerine adet edinenler. Frenk âdetini
Kendilerine uygun görenler.

Yukarıdaki resimde, CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu ile, CHP vekili, Aydın Ayaydın’ın
İnternek sayfalarına düşen görüntüleri, Soldaki
Resimde masada viski şişesi ve kadehleri, izleyi
cilerden tepkisinden gelince, şişe ve kadehlerin
kaldırılmış ı,
Alttakinde ise, CHP Antalya
teşkilatının Rakılı kutlama toplantısı.
Bir sözümüz var“Baş nereye yönelirse,
Ayak ta oraya gider”

CHP nin Dünü ve bu günü ile, görüntüsü bu.
Böyle bir karaktere siyasi vekâlet vermenin
ne derece doğru olacağı, CHP ye oy veren
lerin düşünmesi ve yeniden değerlendirmesi
gerekmez mi ?