30 Aralık 2013 Pazartesi

ADİL HÜKÜMDAR NUŞİREVAN -2-

TEFEKKÜR -Dursen Özalemdar
ADİL HÜKÜMDAR NUŞİREVAN  -2-
Sultanım! Ben bu kuşların ne dediklerini biliyorum. Eğer müsaadeniz olursa ve beni bağışlarsanız bu kuşların aralarında neler konuştuklarını anladığım kadarıyla size bildireyim.
Nuşirevan hayretle; “Peki anlat bakalım, gazabımdan emin olabilirsin.”
Bunun üzeri,ne vezir; “bu kuşlardan bir tanesi diğerinin kızını oğluna istiyor. Öbürü ise işi biraz naza çekerek, senin oğluna kızımı veririm fakat başlık parası olarak bir harabe isterim diyor. Bu öyle diyince kızı oğluna isteyen gayet memnun bir şekilde başımızda Nuşirevan gibi bir hükümdar varken ben sana bir değil on tane bile harabe veririm. Yeter ki sen kızını oğluma ver, diyor. İşte sultanım kuşların konuştuklarından benim anlayabildiğim bundan ibaret.
Vezirin böyle söylemesi üzerine Nuşirevan hiçbir şey demedi. Ama vezirin ne demek istediğini çok iyi anladı. Memleketin ve halkın şu anda içinde bulunduğu durumu veziri ince bile üslupla nasıl da anlatmıştı. Saraya döndüklerinde bu durumu inceden inceye bütün detaylarıyla düşündü. Gerçekten de veziri doğru söylüyordu. O andan itibaren hal ve ahvalini değiştirdi. Halkını gözeten, onlara destek olan, son derce adil bir hükümdar oldu. Ölünceye dek yıllarca halkını adaletle yönetti. Ve gün geldi her fani gibi, oda ölüm döşeğine yattı. Son derece hastaydı. Etrafında çocukları, sevenleri çaresizlik içinde bekliyorlardı. Hekimler bir türlü onu iyileştirememişlerdi. Nuşirevan onlara dedi ki evlatlarım benim hastalığıma ancak harabede yaşayan baykuş eti iyi gelir. Hemen bana ondan bulun getirin de ondan yiyip şifa bulayım.
Çocukları sevinçle bundan kolay ne var diyerek harabede yaşayan baykuş eti bulmak için  yollara çıktılar. Fakat durum umdukları gibi olmamıştı. Geri döndüklerinde son derece üzüntülüydüler. Babacığım memleketin her tarafını gezdik, dolaştık. Ne kadar aradıksa maalesef ne bir harabe bulabildik, ne de orada yaşayan bir baykuş bulamadık dediler. Tabi Nuşirevan bunu duyunca çok sevindi. İlk önce harabeden geçilmeyen memleketinde demek ki şimdi her yer müreffeh bir hale gelmiş, hiç harabe kalmamış.
Nuşirevan öldüğünde vasiyeti üzerine,  tabutu tüm memleketi dolaştırılarak kimin hakkı varsa alsın diye tellal bağırtılmış olmasına rağmen, bir kimse çıkıp ta benim ondan şöyle bir alacağım vardı dememiştir. Bir memleketin idarecisi müşrik bile olsa, şayet adil ise o memleket ayakta kalır. Fakat idareci müslüman da olsa şayet adil değilse, halkına zulmediyorsa o memleket ayakta kalamaz.
*** İran’da 531 ile 579 yılları arasında hükümdarlık etmiş, adaletiyle ün salmış sasani şahı. “nuşirevan-ı adil” diye de bilinir.
İslam dini ortaya çıkmadan önce iran’da yaşamış mecusi
Nuşirevan’ın adaletiyle ilgili en ünlü menkıbe aynı zamanda hükümdar. adaletiyle nam salmıştır. hatta hz. Muhammed (S.A.V.) in “keşke nuşirevan da benim ümmetimden olsaydı” dediği rivayet edilir. İslamiyetten önce Ömer ve Amr İbn-i as, iran’ın başkentine develerini satmaya giderler. Gece bir handa konaklamaya karar verirler. hancı: “paranızı ve devenizi ücret karşılığı bana emanet edin yoksa çalınabilir” der. Onlarsa düşük bütçeli tacirler oldukları için buna yanaşmazlar. Develerini hana bağlarlar altın keselerini de yastıklarının altına koyarlar. Sabah uyandıklarında develer de altınlar da yoktur. Hancıya sorarlar hancı,  “ben sizi uyarmıştım” der. o mahallenin güvenlik sorumlusuna giderler. o da: “hancıya emanet etseydiniz. Beni ilgilendirmez” der. Bunun üzerine adaletiyle nam salmış nuşirevan’ın huzuruna çıkmaya karar verirler.
Nuşirevan’a olayı anlatırlar. nuşirevan: “peki develeriniz sokaktayken, altın keseleriniz güvende değilken niye uyuyordunuz?” diye sorar. Hz. Ömer: “biz sizi uyumuyor biliyorduk, onun için rahat rahat uyuyorduk.” der. Amr* kellelerinin gittiğini düşünürken hükümdar bu cevabı çok beğenir: “ey çölün arabı! Doğru söylüyorsun. Halkımın huzuru için benim her zaman uyanık olmam gerekir” der. Olayı araştırmak için 1 hafta müddet ister ve o hafta boyunca konuğu olmalarını ister. Onlar da razı olur.
Bir hafta sonra nuşirevan’ın huzuruna çağırılırlar. Develeri bulunmuştur. Keseleri de oradadır. İçindeki altınlar da tamdır. Nuşirevan’a teşekkür eder çok adil olduğunu söylerler. Nuşirevan: “işinizi haledip 2 gün sonra şehirden çıkarken biriniz doğu biriniz güney kapısından çıksın. o zaman daha adil olduğumu göreceksiniz.” der. Amr ibn-i as iki gün sonra doğu kapısından çıkarken o kapıda birinin asılı olduğunu görür. Şık giyimli bu adam kaldıkları yerin güvenliğinden sorumlu kişidir. Hırsızlıkta payı olduğu için asılmıştır. Hz.Ömer ise kendi çıktığı kapıda Nuşirevan’ın oğlunun asılı olduğunu görür. Hırsızlarla işbirliğini yaptığını öğrenince Nuşirevan kendi oğlunu da astırmıştır.
Nuşirevan-i adil  bir av sırasında  kebab ettikleri eti yerken hizmetkarları tuz olmadığını fark ederler. Uşaklardan birini bir parça tuz almak için köye gönderilirken, Nuşirevan tuz almaya gidecek uşağı çağırarak,  “tuzu para ile al, ta ki o köyden tuz almak hükümetçe bir adet olup köy harap olmasın” diye tenbih eder.
Nuşirevan’ın yanında bulunanlar, “bir parça tuzdan ne fenalık çıkar” demişler.
Nuşirevan demiş ki: “zulmün esası cihanda evvela az imiş. sonra her gelen bir parça artırmakla bugünkü dereceyi bulmuştur.”
Eğer ahalinin bahçesinden padişah bir elma yerse, uşaklar ağacı kökünden çıkarırlar. Birisinden yarım yumurta alma suretiyle padişah zulmü reva görecek olursa, padişahın askerleri bin tavuğu şişe geçirirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder